Üçüncü kattan düşen Aktuğ gerçekten ağır bir travma geçirmişti. Bunun sonucunda ambulans gelip onu hastaneye götürdü. Karısına haber geldiğinde ise yerlere düşmüştü. Hemen hastaneye kocasının iyi olduğunu öğrenmeye gitti. Aktuğ yoğun bakımdaydı, doktorlar onu kurtarmak için can haviyle uğraşıyorlardı. Çeşitli zorluklardan geçen doktorlar, en sonunda onu kurtarmayı başardı. Ölümden dönmüştü. Fena darbeler almış, ama kendisini bu azaptan kurtarmıştı. Ve hayal dünyasından, gerçek dünyaya dönmüştü. Hayata yeniden gözlerini açmıştı. Hastaneydi. Etrafa bakınıp ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Başında büyük bir dikiş vardı. En azından bacaklarını oynatamasa da kollarını oynatabiliyordu. Yanında İlayda oturduğu yerde kanepede uykuya kalmıştı. Gözlerinde ki kızarıklıktan ne kadar ağladığı, ne kadar yorgun olduğu belli oluyordu. Onu o halde görünce dayanamayıp ağrılarına önem vermeden doğrulmaya çalıştı. Tam kalkacaktı ki iki elinde de kelepçe olduğunu gördü. O sırada aklına kadını öldürdüğü an geldi.
" Onu gerçekten öldürmüş olamam " dedi kısık sesle. Artık kabul etmek zorundaydı. Çünkü bir katildi. Öfkesine hakim olamayıp kadını öldürmüştü. Fena halde zoruna gidiyordu. " Bundan sonra benim hayatım bitti. Bundan sonra ki yaşayacağım hayat, hayal kırıklığı olacak." Kendi kendine katil olmanın verdiği acıyla bir şeyler söylüyordu. Ama sonradan aklına bir şey geldi. Kadının orada yaptığı hareketleri hiç normal değildi. Farklı bir hissiyat vardı. Kadın onu kendini öldürmekle suçlayıp onu hapse attırmanın planını mı yapıyordu? İlayda gözlerini yavaş yavaş açtı. Aktuğun uyandığını görür görmez hemen yattığı yerden doğruldu. Tekrardan ağlamaya başladı. Yanına gelip sarıldı, sarılmasını bırakırken de ona acıyarak bakıyordu.
" Hayatım nasıl hissediyorsun kendini "
" kaburgam ağrıyor, ama bu benim için önemli değil. Seni hayal kırıklığına uğrattım. Bundan kötü ne olabilir ki? "
" Canım bunu yapma kendine. Ne hayal kırıklığından bahsediyorsun saçmalama. Şu halinle bile kendine zarar verebiliyorsun. Bak sana bir şey olacak diye ne kadar korktuğumu tahmin bile edemezsin." Aktuğ bunu duyduğunda öyle bir üzüldü ki, boşluk hissi onu perişan etmişti. Şu ana kadar olan her şeyden kendisini sorumu hissediyordu. Karısının da acı çektiğini görünce bu his artıyordu. Hisler sakin bir deniz gibi durgunken bir anda kaos oluştu. Polis içeriye baskın yapar gibi girdi. Başında şapkalı siyahi bir adam yanında iki polisle gelmişti. Polisler Caitlini görünce biraz daha sakin davranmaları gerektiğini anlamıştı.
" Evet Aktuğ kadın cinayetiyle kendi işçilerin tarafından suçlanıyorsun " diyerek yanına yaklaştı ve sert ifadesiyle gözlerine bakıyordu. Aktuğ daha yeni uzanmış acıları tazeydi. İlayda göz yaşlarını silip polise yaklaştı.
" Onun cinayetle hiçbir ilgisi yok, tamamen iftira. O sadece kendini korudu." Polis hiç duymamış gibi bakıyordu. İlayda gerçekten katil olduğunu kabullenemiyordu. Kocasına döndü.
" Canım bir şey söylesene. İftira de, ona bir şey yapmadım de." Onun hayattan bezmiş suratını görünce, " Hayır yapmış olamazsın " dedi. " Aktuğ sen öyle birisi değilsin. Senin böyle bir şey yaptığına inanmıyorum. Hiç bir zamanda inanmayacağım." İlayda ağlaya ağlaya söyleniyordu. Polisler bir şeyde diyemiyordu. İlayda vaz geçmeyerek polislere döndü.
" Bakın belki beni takmayacaksınız ama, o böyle birisi değil. Lütfen gerçeği bulun." Polis evet der gibi başını salladı.
" Merak etmeyin elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ama şuan elimizde olan bilgilerle maalesef o yapmış. Yapacağım başka bir şey yok. Sizin adınıza çok üzüldüm." Aktuğ bunlar konuşurken ne yapacağını düşünüyordu. O durumda bile hala savaşıyordu. Ne yapabilirse kadının ölmediğini ispatlayabilirdi? Böyle durumda ne yapılırdı ki? Pes edemezdi, çünkü karısı, arkadaşları onu katil olarak biliyordu. Kadın nedendir bilinmez tuzak kurmuştu. Neden böyle bir şeyin içine düştüğünü anlamaya çalışıyordu. Kadının derdi neydi? Her şeyden önce bilinmezliğe gidiyor ve bu bilinmezlikten çıkmanın yolu yok gibi gözüküyordu. Hayatı her zamankinden kötüye gidiyor ve bunu durdurmanın hiç bir yolu yoktu. Çaresizlikler içinde hastane yatağında perişan olan karısına bakıyordu. İçinde kocaman umutsuzluk deliği açılmış ve bu delik hiç durmadan sürekli açılıyordu. Karısını o halde görmek, karının seni katil zannetmesi yarasına tuz katıyordu. Karısına dönüp,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TORDEX İN LANETİ
ActieÜç türlü insan var. Birincisi amacı olan kendine ve ailesine iyi bir hayat kurmak isteyenler, ikincisi rahatına düşkün amacı olmayan ve zorluklarla karşılaştığında şikayet eden başı boş insanlar, üçüncüsü başkasına hiçbir sebep yokken zarar veren in...