8- You're still mine

280 22 19
                                    

Bazı şeyleri düşünmek için çok zamanı vardı ama her şeye geç kalmış gibi hissediyordu Taehyung. Jungkook'u kaybetmiş gibi hissediyordu. Okulda blöf yaptığını sanarak dövdüğü çocuğun doğruları söylemesi mi yoksa Jungkook'un kapısına çiçek bırakması mı zoruna gitmişti, bunu düşünüyordu. Tamamen yaşadığı anı düşünüyordu. Bundan sonra olacakları bile kestiremiyordu kafasında. Zaten bu yüzden büyük adımlarla geldiği binanın açık kalan kapısından içeri girip Jungkook'un kapısını alacakları gibi çalıyordu.

Bir hafta olmuştu. Jungkook ile anlaşmasını sırf onu pişman edip kendi ayaklarıyla geri döneceğini düşünerek bitireli bir hafta olmuştu. Ama olaylar hiçte düşündüğü gibi gelişmemişti. Hangi ara Jackson denen çocuk çiçek gönderecek kadar yakınlaşmıştı ona? Jungkook onu sevdiğini biliyor muydu ya da o seviyor muydu o çocuğu? Hoşuna mı gidiyordu çiçekler? Bunların cevabını bilmek istiyordu. Eğer öyle bir durum varsa bozacaktı çünkü Jungkook herkesten önce onun olmuştu. Onun Jungkook'u.
Taehyung'un Jungkook'u...

"Aç şu kapıyı Jungkook, aç."

Jungkook kolunun altındaki değnekle elinden geldiğince hızlı bir şekilde kapıya geldi. Az önce kapısına bir haftadır düzenli olarak karanfil yollayan kişiden bir buket daha almıştı. Gönderen kişi kendini notlarda anonim diye tanıtıyordu ve Jungkook o kişinin Taehyung olduğuna emindi. Öyle olsun da istiyordu bir yandan. Ondan haberi dahi yoktu kaç gündür ve Taehyung'un anlaşmayı bitirmekten pişman olduğu için böyle bir yola başvurduğunu düşünüyordu. Bir diğer yanılan gençte kendisiydi.

Kapıyı aceleyle çalan kişi yüzünden delikten bakmayı akıl edememişti bile. Halbuki asıl bu durumda kontrol etmesi gerekiyordu. Çevirilen anahtar sesinden sonra kapı aralandı ve Taehyung kafasını kaldırdığı gibi hayatı boyunca gördüğü en berrak gözlere baktı.

"Taehyung?"

Karşısında Namjoon'un görüp anlattıkları dışında haberi olmadığı çocuk duruyordu. Üstünde ona bol gelen beyaz bir tişört, altında pürüzsüz tenini açıkta bırakan siyah şort vardı. Bir kolunun altında değnek, vücudunun bazı yerlerinde kızarıklıklar ve yaralar. Ama hâlâ güzeldi. Jungkook hep güzeldi ki zaten. Bunu inkar etmek imkansızdı.

"Senin ne işin var burda?"

"İçeri girebilir miyim?"

Kendini dizginlemeye çalışıyordu bu nedendi bilmiyordu. Aslında Jungkook'u görene kadar sinirdendi, buraya bir şeylerin hesabını sormaya gelmişti. Ortalığı dağıtıp onu geri almaya gelmişti. Şimdi ona sarılmak istiyordu. Bedenini özlemişti onun.

Jungkook hâlâ içinde bulunduğu duruma anlam veremezken düşünmeden hareket ediyordu. Kenara çekilip Taehyung'un içeri girmesine izin verdikten sonra arkasından salona ilerledi.

Taehyung salona girer girmez gözüne çarpan şey evin içi, eşyaları ya da görünüşü olmamıştı. Karanfiller, karanfil buketleri. Hepsi bir arada duruyordu. Hepsi düzenli bir şekilde saksılara ekilmiş sulanmış ve evin içine kokularını salmışlardı.

Ardından gelen Jungkook geçip tam karşısında durduğunda sinirden tekrar kızaran gözlerini ona çevirdi. Baştan aşağı süzdü ayrı kaldığı bedeni. Sebebi tamamen arkadaşıydı ve Taehyung bu yüzden Hoseok'u öldürmek istiyordu. Onun güzelce sevdiği bedeni bu hâle sokanları da ona çiçek gönderenleri de gebertmek, hesap sormak istiyordu.

Jungkook neden bu kadar sinirli olduğuna anlam veremezken yapabildiği kadar güçlü durmaya çalıştı karşısında.

"Neden geldin?" dedi. Sebebini gerçekten merak ediyordu.

Henüz kendi sorusunda cevap alamadan ona soru yöneltmişti Taehyung.

"Bunları sana Jackson getiriyor değil mi?" Karanfilleri işaret ederek konuştuğunda çenesini sıkıyordu. Jungkook'un gözleri karanfillere kaymış ilk kez duyduğu isimle kaşları çatılmıştı. Her şey o kadar anlamsızdı ki.

For Your Body ★ | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin