İki Koli

12 2 25
                                    

Sabah burnuma gelen kahve kokusu ile uyandım. Yorgun hissediyordum. Yataktan kalktım ve yüzümü yıkadım. Karakola gitmem gerekiyordu. Bugün Bora Koranlı ifade verecekti. Erdal Koranlı'nın oğluydu.

Siyah bir skinny jeans ve üstüme de yine siyah bir gömlek giydim. Gömleğimin üç düğmesi açtım. Biraz makyaj yaptıktan sonra fazla iyi görünüyordum. Hazırlandıktan sonra mutfağa ilerledim. Ve babamın mutfağın balkonunda oturmuş kendi başına kahve içtiğini gördüm. Bunu ara ara yapardı. Bu onun kafa dinleme şekliydi. Ne yalan söyleyeyim şuan onun yerinde olmak isterdim. Rahatsız etmemek için sessizce uzun siyah çizmelerimi ve ceketimi giyip evden çıktım.

Karakola geldiğimde bugün diğer günlerin aksine biraz daha durgundu. Ya da bunun sebebi saatin sabahın sekizi olmasında da kaynaklanıyor olabilirdi. Mehmet'in masasına gittiğimde orada yoktu. Etrafıma bakınırken bana doğru gelen Kazım'ı gördüm. "Günaydın savcım. Nasılsınız?" dedi. Kazım çok kibar bir adamdı. Mehmet'in aksine daha çalışkandı. "İyim Kazım sağol. Bora Koranınlı'nın ifadesi alınacaktı. Mehmet nerde?" diye sorduğumda hemen cevap verdi. "Mehmet bir hafta boyunca gelmeyecekmiş, annesi vefat etmiş." dediğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. İşim bittikten sonra arayıp başsağlığı dilesem iyi olucaktı.

"Savcım dilerseniz sorguya sizinle birlikte geleyim." dediğinde reddetmedim. Kazım'ın Mehmet'ten daha işe yaradığı göz ardı edilemezdi. Beraber koridorda sorgu odasına doğru ilerliyorduk. Karşıdan bize doğru Leyla'nın geldiğini gördüm. Sanki normale göre daha hızlı yürüyordu. Yanıma geldi ve "Savcım ben de sizi arıyordum. Suna Koranlı'nın sağlık raporu geldi. Akli dengesinin yerinde olmadığına dair rapor yazmışlar. Şuanda hastanede tedaviye başlamışlar." dedi. Bu beklemediğim bir durumdu. Koray'ın kendini aklaması için Suna'ya iftira attığını düşünmüştüm. Ama doğru söylüyormuş.

"Peki Halit'le ilgili birşey buldun mu?" diye sorduğumda hayır anlamında başını salladı. "Kamera kayıtlarından da birşey çıkmadı. Halit Gürsel adında bir psikiyatrist bulamadım." dedi. "Tamam Leyla, teşekkür ederim." dediğimde rica ederek karşılık verdi ve biz de sorgu odasına girdik. Ama şu Halit meselesi fazlasıyla kafamı bulandırıyordu.

İçeri girdiğimizde karşıda Bora Koranlı olduğunu tahmin ettiğim genç bir adam oturuyordu. Yanında avukatı yoktu. Karşısındaki sandalyeye oturdum ve Kazımda benim yanıma oturdu. "Merhaba Bora bey. Ben Savcı Melisa. İfadenizi ben ve arkadaşım Kazım'la birlikte alıcağız." dediğimde bana biraz değişik bakıyordu. "Açıkçası buraya gelirken hiç bu kadar güzel bir kadınla karşılaşıcağımı düşünmemiştim sevgili savcım." dedi. Anlaşılan zengin şımarık çocuğun tekiydi.

"İltifatınız için teşekkür ederim ama şuan farkındaysanız sorgudasınız. Ciddi olmanızı rica ederim." dedim ve sorularımı sormaya başladım. "Bora bey babanız intihar ettiği sırada neredeydiniz?" dediye sordum. "Şirketteydim. Aslında çok sık şirkete gitmezdim fakat babam sabah giderler ile ilgili sıkıntı olduğunu ve gidip bakmam gerektiğini söylediği için gittim. Yoksa şirket pek umrumda değildir sevgili savcım." dedi. Suna'nın ifadesiyle uyuşuyordu söyledikleri. Bu sefer Kazım "Babanızın psikolojik durumu ile ilgili bir bilginiz var mıydı?" diye sordu. Bora bunun ardından kaşlarını kaldırdı " Valla ne yalan söyleyeyim babamla pek yakın değilim. Hatta hiç yakın değilim. Oturup konuşmuşluğumuz bile yoktur. Kaldı ki psikolojik durumunu bileyim." dedi. Soruyu tekrar Kazım sordu. "Sizce bu bir intihar mı?" dedi. "Dediğim gibi babamın durumunu bilmiyordum. Ama tahminime göre çok büyük birşey olmuş olmalı ki babam intihar etsin." dediğinde kafam daha da karıştı.

"Peki evinize her perşembe gelen ve babanızı tedavi eden Halit beyden haberiniz var mı?" diye sordum. "Eve öyle biri gelmezdi ki." diye söyledi şaşırarak. "Anneniz bana Halit Gürsel adında bir psikiyatristen söz etti. Babanızı tedavi eden ve ilaç yazan oymuş." dedim. "Yani ben yokken geliyosa bilemem. Çoğu zaman evde değilimdir ama ben ne öyle birine rastladım ne de böyle birşeyden bana söz edildi. Siz söylemeseydiniz haberim olmayacaktı sevgili savcım."

Bir süre daha Bora Koranlı'yla konuştuk. Fakat gerçekten hiç birşey bilmiyordu. Suna Halit'i halisülasyon olarak mı görmüştü? O zaman o hapları Erdal'a kim vermişti? Ya da Halit denen herifi ortadan yok mu etmişlerdi? Kafamda bin bir türlü soru vardı. "Sorgunuz bitti Bora. Eğer bir gelişme olursa biz sizi çağırırız. Siz de birşey öğrenirseniz gelip bize haber verin."

"Sadece birşey öğrendiğim zaman mı geleyim, yoksa her zaman gelebilir miyim?" dedi. Tek kaşımı havaya kaldırdım. Neyi kast ettiğini anlamıştım. "Bora bey karşınızda bir savcı var. Böyle laubali konuşamazsınız." diye çıkışınca iki elini tutuklanmış gibi havaya kaldırdı. "Sakin olur sevgili savcım. Kötü birşey demedim. Sadece hergün sizin gibi güzel kadınlar göremiyorum malesef." dedi. Aldırış etmeden odadan çıktım. Babası ölmüştü bu herifin, hala çapkınlık peşinde. Aklı ile malum yeri yer değiştirmiş sanki.

Karakoldan çıktım, arabama bindim. Adliyeye gidicektim. Erdal Koranlı'nın davasında şüphelendiğim kişi Koray'dı. Onunla ilgili araştırma yapsam iyi olucaktı. Bir süre sonra adliyeye geldiğimde etraf çok sessizdi. Görevli memurlar dışında üç beş kişi vardı. Şaşırmıştım, genelde burası bu kadar sakin olmazdı. Ama çok takmadım. Benim işime gelirdi. Masama gittim, bilgisayarımı açıp Koray Koranlı'yı araştırmaya başladım.

Daha önce açılmış bir davası bulunmuyordu. Sicili temizdi. Normal bir genel müdürdü. Belki bu kademede olmak zoruna gidiyordu. Çünkü Erdal şirketin sahibiydi. O da ortak olmak istiyordu belki. Sonra da Erdal'ı öldürtmüş olabilir miydi? Şuan net birşey söyleyemiyordum. Elimde hiç bir delil yoktu. Şu Halit meselesi kafamı fazlasıyla kurcalıyordu. Akşama kadar Korayı araştırdım ama birşey bulamadım. Sıradan bir hayatı vardı.

Başım çok ağrıyordu. Ekrana bakmak bile şu sıralar yoruyordu beni. Adliyeden çıktım ve arabama ilerledim. Fakat arabanın kaputunda bir çikulata paketi gördüm. Kare bir paketti, üzerinde de bir not vardı. "Bugün çok sinirliydiniz sevgili savcım. Umarım bu biraz olsun sinirinizi alır. Eğer daha fazla isterseniz ya da başka birşeye ihtiyacınız olursa bana mesaj atın yeter." yazıyordu. Alta da numarasını bırakmıştı. Gerçekten salağın tekiydi. Sanırım bu benim işime gelirdi. Ona yakın davranırsam Korayla ilgili belki ufak da olsa birşey öğrenebilirdim.

Telefonumu açıp ona mesaj attım. "Madem bu kadar isteklisin, iki koli daha getir bu çikulatadan." yazdım ve adresimi yolladım. Bu kadar kendine güveniyor madem getirsin bakalım. Ardından arabama atlayıp eve sürdüm.

Eve geldiğimde yine mis gibi yemek kokuyordu. Annemin yanına mutfağa gittim. Daha yemekler pişmemişti. Yanağına öpücük kondurdum ve içeri geçtim. Babam evde yoktu. Arkadaşlarının yanına gitmiştir diye düşündüm. Televizyonu açtım ve film bakmaya başladım. Vazgeçip daha önce izlemiş olduğum marvel filmlerinden birini açtım.

Yarım saat gibi bir süre sonra kapının çaldığını duydum. Anneme "Ben bakarım" diye seslenip kapıyı açtım. Ama kimse yoktu. Kafamı aşağı eymemle yerde duran iki koli gördüm. Üzerinde de bir not vardı. "İki koli biraz az oldu sanki. Fabrikayı da ister misiniz, sevgili savcım?" yazıyordu. Yüzümde istemsizce bir sırıtış oluştu. Ama bu annemin yanıma gelmesiyle son buldu. "Kızım iki saatir sana sesleniyorum duymuyor musun? Kim gelmiş?" diye sordu. Notu cebime sıkıştırdım ve "Çikulata sipariş etmiştim anne, o gelmiş." dedim. Açık söyliyeyim iki koliyi getirmesini gerçekten beklemiyordum. "Kızım manyak mısın sen? İki koli çikulatayı kim yiyecek?" diye sordu annem. "Veririz komşulara anne. Takma bu kadar." dedim ve kolileri alıp mutfağa koydum. Hala saçma bir sırıtış vardı yüzümde anlamlandıramadığım.

MEYYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin