Hayatınızın sonuna geldiğinizi hissettiğiniz anlar vardır. Oysa ki hayatınız yeni başlamıştır. Siz ne olduğunu anlamazsınız bile ama kader çoktan ağlarını örmüştür. Hiç birşey yapamazsınız. Hayatım bitti dersiniz ve birisi sizin hayatınız olur. İşte, işte o zaman yeni bir başlangıç doğar ama bunun bir bedeli vardır...
Sesler durmuştu, babamın son sözleri beynimde yankılanıyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir şekilde arabama atlayıp eve gittim. Bora orada kalmıştı, durumu ona açıklayamamıştım. Açıklayacak halim de yoktu. İnanmak istemiyordum bu olana.
Eve vardım ve binanın merdivenlerini hiç çıkmadığım kadar hızlı çıktım. Kapının önüne geldiğimde ayaklarım titriyordu. İçeriden babamın ağlama sesini duydum. Yalandı, şakaydı, doğru değildi. İçeri girecektim ve annem mutfakta yemek yapıyor olacaktı. Ben gidip yanağından öpecektim. Her şey eskisi gibi olacaktı. Olmadı... Güçlükle kapıyı açtım, salona ilerledim. Annem babamın kucağındaydı, yerde kanlar vardı. Dizlerimin üstüne çöktüm. Ne olduğunu soracak durumda değildim.
Anneme yaklaştım, yanağından öptüm. Yüzü soğuktu. Gözümden deli gibi yaşlar akıyordu. İkimizde hıçkırarak ağlıyorduk. Elimi annemin saçlarına attım. Yavaşça okşuyordum. Dışarıdan ambulans sesi geliyordu, babam çağırmış olmalıydı. Kapıyı babam açtı. Annem şuan benim kollarımdaydı. Sonzusa kadar böyle kalsam ne olurdu ki? İki adam yanıma geldi. Annemi kollarımdan aldılar. Hareket edemedim. Sadece ağlıyordum.
♤
Babamla salonda oturuyorduk. Annemin ölümünden iki gün geçmişti. Otopsi sonucunu bekliyorduk. Babam eve geldiğinde onu o halde bulduğunu söyledi. Şuan evde sadece ikimiz vardık. Başka kimse yoktu, o yoktu. Televizyonda annemin dizilerinden biri oynuyordu. Gözümden bir damla yaş aktı.
Babam bunu görmüş olucak ki yanıma geldi, sarıldı. Tek birşey bile demedi, sadece sarıldı. Ne kadar o şekilde kaldık bilmiyorum. Bir süre sonra susadığım için ordan kalktım. Mutfağa gittim ve sebilden bir bardak su doldurdum. O sıra çikulata kutularına kaydı gözüm. Birşey dikkatimi çekti. Kutunun üzerinde kalın keçeliyle yazılmış büyük "B" harfi duruyordu. Onu daha önce gördüğümü hatırlamıyorum ya da dikkat etmemiş olmalıydım.
Salona geri geldiğimde kapının çaldığını duydum. Kapıyı açtığımda karşımda Kazım duruyordu. Yanıma babamın gelmesi de uzun sürmedi. "Savcım annenizin adli tıp raporu çıkmış. Karakola gelmek ister misiniz?" dedi. Olumlu anlamda başımı salladım. Babama dönüp evde kalmasını söyledim ardından ceketimi giyip çıktım.
Karakola geldiğimizde Leyla Serkan'la konuşuyordu. Serkan geldiğimi görünce ayağa kalktı ve bana sarıldı. Hareket etmedim. Beş saniye gibi bir süre sarıldıktan sonra geri çekildi. "Başın sağolsun Melisa. Çok ani oldu." dedi. Cevap vermedim, verecek durumda da değildim. Başımı sallamakla yetindim.
Serkanın karşısındaki sandelyeye oturdum ve o da anlatmaya başladı. "Annenin ölümü normal bir ölüm değil." dedikten sonra adli raporunu önüme koydu ama benim açıp bakıcak gücüm yoktu. İlk defa bu kadar yorgun hissediyordum. "Kafasına darbe alması sonucu hayatını kaybetmiş ama kafasını yere vurmasından ziyade biri birşeyle vurmuş gibi darbe almış. Yani annen bir cinayete kurban gitmiş." dedi. Kulaklarım çınlıyordu. Bir süreliğine sesler gitti ve geldi. "Ben kameraleri araştırdım. Babanın eve geldiği saat annenin ölümünden yaklaşık otuz dakika sonra ve ondan önce de herhangi birinin eve girdiğinin görüntüsü yok. Dışarıdaki kameralara da baktım ama birşey çıkmadı. Evde de yabancı bir iz bulamadık zaten." dedi Leyla.
"Sence kim yapmış olabilir?" diye bir soru yöneltti Kazım bana. Bilmiyorum anlamında omuzlarımı yukarı kaldırdım. Gerçekten bilmiyordum. Kim bunu yapardı ki? Belki davalılardan biri olabilirdi ama hangisiydi bilmiyorum. "Annenin davasını Asena adında bir savcı devraldı. Birşey olursa biz sana haber veririz." dedi Kazım.Öylece oturuyordum. Hareketsiz tepkisiz. Hayatın anlamsız geldiği noktaya ulaşmıştım. Tek umudum bir gün bu acının dinecek olmasıydı.
♤
Annemin ölümünün ardından bir hafta geçmişti ve cenaze işlemleri de bitmişti. İşimin başına dönmüştüm ama Mehmet hala ortalarda yoktu. O yüzden beş dakika önce Kazımla Ömer'i onun evine gönderdim. Aslında hayat bi bakıma normale dönmüştü. Birazdan da Koray'ın sorgusuna girecektim. Acım azalmamıştı ama dinmişti. Aslında bu iyi birşeydi. Annem de olsa böyle isterdi diye düşündüm. Düşüncelerimi bölen şey Leyla'nın sesi oldu.
"Savcım isterseniz Koray'ın ifadesini almaya gidelim." Başımı olumlu anlamda salladım. Ayağa kalkıp sorgu odasına yöneldim. İçeri girdiğimde Koray ve avukatı yine aynı pozisyonda oturuyordu. Karşılarına oturdum. Leyla da arkamdan gelmişti ama ona çıkmasını işaret ettim. Tek kalmam daha iyi olucaktı."Koray bey size tekrar sorucam ama lütfen bu sefer doğru cevap verin. Halit Gürel'i tanıyor musunuz?" dememin ardından burnundan nefes vererek güldü. Başımı dikleştirdim. "Savcı hanım tanımıyorum dedim ya. Daha kaç kez aynı soruyu soracaksınız?" kendini akıllı mı sanıyordu bu? Önüne kamera kaydından alınan fotoğrafları fırlattım. "Suna hanım bana Halit'in bir seksen ve kızıl saçlı olduğunu söylemişti. Bu adam ona benzemiyor mu sizcede?" dediğimde tekrar güldü. "O delinin söylediklerine gerçekten inanıyor musunuz yani?" diyerek tek kaşını kaldırdı. "Suna'nın söylediklerine değil, söyledikleriyle uyaşan delillere inanıyorum çünkü bu kadarı tesadüf olamaz.bütün kameralar silinmiş fakat kuytu köşe bir kamera atlanmış. Hala itiraf etmemekte ısrarcı mısınız Koray bey." dediğimde avukatı itiraz etmeye başladı. Yine aynı şeylerdi "Siz benim müvekkilimi neyle suçluyorsunuz?", "Elinizde müvekkilimin yaptığına dair hiç bir kanıt yok." falan filan. Kendine daha iyi bir avukat bulmalıydı. Koray beye baktım ama tepki vermeden yüzüme bakıyordu. Birşey demeden odadan çıktım. Er ya da geç doğru söyleyecekti. Elimde daha iyi bir kanıt olsa tutuklayacaktım fakat Suna'nın akli dengesi yerinde olmadığı için onun söyledikleri hukuken geçmiyor.
Karakoldan dışarı çıktım. Biraz hava alsam iyi olacaktı. Kazımlar hala gelmemişti. Bir bank bulup oturdum. Canım yanıyordu. Ne kadar dışarı belli etmemeye çalışsam da içimin acısına çare bulamıyordum. Yanımda hareketlilik hissetmemle başımı kaldırıp baktığımda onun Bora olduğunu gördüm. Tekrar önüme döndüm. Birşey söyleyecek halim yoktu.
"Annenin vefat ettiğini duydum. Başın sağolsun." dedi. "Teşekkür ederim." diyebildim sadece. "Biz babamla çok yakın değildik. Öldüğüne üzüldüm evet ama hayatımda pek birşey değişmedi. Eğer annem ölseydi işte o zaman çok üzülürdüm." sadece acı bir tebessüm ettim. Annesini çok seviyor olmalıydı, benim gibi. Elini öbür tarafa attı ve ne zamandan beri orada olduğunu bilmediğim çiçek demetini alıp bana uzattı. Annemin öldüğü gün bana aldığı çiçeklerin aynısıydı, beyaz zambaklar."O gün aniden kalkıp gittiğiniz için çiçekleri unuttunuz haliyle. Ama ben telafi etmek için bir daha aldım." dedi. Yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı. Gözleri parlıyordu akşamın karanlığında. Nedendir bilmiyorum birşey beni ona itiyordu. Elinden çiçek demetini alıp kokladım. Çok güzellerdi. Teşekkür ettim ardından gözüm karakolun kapısana kaydı. Koray ve avukatı çıkıyorlardı. Fakat Koray çoktan bizi görmüştü. Bora da o tarafa bakmış olucak ki bana "Neden amcamı çağırdınız? Bir gelişmemi oldu yoksa?" diye sordu. Hayır anlamında başımı salladım. Şuanlık gizli kalması daha iyi olurdu. "Sadece merak ettiğim birkaç soru sordum." diye geçiştirdim. Beş dakika gibi bir süre sonra Koray karakoldan tamamen çıkmıştı.
"Çok güzelsin." adeta yakınırcasına söylediği bu söze şaşkın gözlerle karşılık verdim. Bu adam hiç beklemediğim şeyler yapıyordu. Yüzümdeki sırıtışı engelleyemeden teşekkür ettim. Yakınlık kurmamam gerekirdi. Neden engel olamıyordum ki kendime. Şuan burada olması, böyle samimi konuşması benim yüz vermemden dolayıydı. O sırıtıyordu. Bir andan bir gümbürtü koptu. İkimizde ayağa fırladık.
Çok geçmeden bağırışlar kopmaya başladı. Leyla yanıma gelip karakolun hemen ilerisindeki anayola bağlanan yolda kaza olduğunu söyledi. Çiçeği elimden bırakmadan Leyla'yla beraber kazanın olduğu yere koştuk. Bora da bizimle gelmişti. Bir araba tırın altına girmişti. Her zaman görünecek türden bir kaza değildi. Arkadaki arabaların birinden Kazım, Ömer ve Mehmet indi. Mehmetin hali perişan gibiydi. Ama kazadan dolayı olucak ki anında ayılmışa benziyordu. Araba tırın altına girmişti ama tamamı değil sadece ön tarafıydı. Plakası görülebiliyordu. O arabada kim varsa asla sağ çıkacağını sanmıyordum. Bora'nın dediği şeyle beynim durdu. "O amcamın arabası."
