(2024 1 Ocak "günümüz")
Mavi kot pantolonumu giyip, üstüne siyah boğazlı kazağımı da giydim. Saçlarımı kazağımın altından kurtarıp omzumdan serbest bıraktığımda hazırdım.Neye mi hazırdım?
Görüşe, bugünkü görüşü yılın ilk günü için mahkumlara özel yapmışlardı. Görüşe çok kişinin katılacağını pek düşünmüyordum.
Çünkü insanların özel saydığı bugünü kimse böylesi soğuk, rutubetli ve yalnızlığın ağır bastığı bir yerde giriş yapmak istemezdi.
Şuan hazırlanıyordum belki ama görüşüme kimsenin gelip gelmeyeceği bile kesin değildi.
Aslında bakarsanız kimsenin gelmesini de istemiyordum. *kendini kandırma, biz bizeyiz* tamam belki birazcık istiyordum.
Annemi birazcık özlemiştim, ya da belki çok özlemiştim.
Burada kala kala ne istediğimi bende bilmez oluyordum. İçimde sürekli dolduramadığım bir boşluk vardı ama öylesine bir şey değildi.
Yaşım ilerledikçe üzerime üzerime gelmeye başlıyordu duvarlar ama olmazlarsa da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Sanki burada gelmiştim dünyaya en azından ben böyle hissediyordum.
Çünkü unutmuştum, dışarı da nasıl bir hayat olduğunu, insanların nasıl sosyalleştiğini, buradan çıkarsam ne yapacağımı hiç bir şey bilmiyordum.
Bu dünyaya yeni gelmiş ve hiç bir şey öğrenmemiş bir bebek gibi hissediyorum.
Korkak, güçsüz yalnız ve anlaşılmaya açtım.
Trajedi komik olan ise bunları söyleyen kişinin yirmi altı yaşında bir kadının olmasıydı.
On altı yaşındaydım hayatım yalnızlığa, sessizliğe mahkum edildiğinde şimdilerde yirmi altı yaşındaydım.
Zaman ilerlemiş, yıllar geçmiş ben büyümüştüm ama hisler aynı acılar ise büyümüştü. Bugünlerde ise taşıyamayacağım bir yüke dönüşmüştü.
Bir haftadır içime dolan hüzün sevdiğim, tanıdığım, güvendiğim biri ile konuşmadığım sürece geçmeyecek gibi hissediyordum.
Koğuş banyosundan çıkıp, kirli çamaşırlarım elime alarak yatağıma geri dönmek üzere ilerledim ama buna fırsat kalmadan kapıyı açan gardiyan ile yerime sinmiştim.
Saattin kaç kaç olduğunu bilmiyordum ama sayım yada arama olacağı bir saat olmadığına göre görüşe gidecek mahkumlar alınacaktı.
Kalbimin derinliklerini kaplayan ve umut ile dolduran his ile gardiyanın ağzından çıkan her bir sözcüğü dikkatle dinledim.
"Suna Yüklü, Ekin Kaya, Sinem Sevinç, Dilara Sönmez, Güneş Aksoy!" ismimi duymam ile ellimde ki kirli çamaşırları hızla üst ranzada ki yatağıma atıp gardiyanın önüne dizilen arkadaşların yanına ilerledim.
Gardiyan bir kaç kişinin daha ismini seslendirip tek tek üzerimizi aramaya başladı.
Sıra bana geldiğinde kadın gardiyanın soğuk ve zarif elleri bedenimin her bir yerinde geziyor kesici, delici, tehlikeli her hangi bir alet var mı diye arama yapıyordu.
Elli her değdiğinde üzerime giydiğim kıyafetlere rağmen genzime bir acı saplanıyor, boğuluyor gibi hissediyordum.
Yıllar geçmişti ama ben hala insanların bana temas etmesini kolay kolay kabullenemiyor, sevmiyordum.
Çoğu gece içimi ürperten hislere kucak açıyordu rüyalarım.
İnsana kendisinden başkası yardım etmez bunu ise daha iyi anlıyordum, deneyimledikçe öğreniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Duvar
RomanceBaşımıza gelecek olayları önceden bilseydik, muhtemelen kimse istemediği bir şeye maruz kalmazdı. Herkes geleceğini değiştirir, hayatını en iyi şekilde yaşamayı seçerdi. Kim bile bile kendisi için iyi olan bir şeyden vazgeçer ki? Peki siz bir dört d...