0.0

40 3 0
                                    



Il me semble que la misère

Serait moins pénible au soleil

Bana öyle geliyor ki sefalet

Güneşte daha az acı verirdi.

Raaid, para kazanmanın birçok yolunu biliyordu. Kader kartlarını okumayı bilmezdi ama bildiğine insanları inandırırdı. Neyin nerede satılması gerektiğini bilirdi, müşterinin ne istediğini. Belki de çok zengin olabilirdi.

Raaid'in iyi bildiği bir diğer şey para kaybetmekti. Kazandıkça kaybetmekte usta olmuştu. Elinde kaybedecek bir şey kalmadığındaysa kazanacaklarını ortaya sunmuştu, bazıları buna borç dese de ona göre sağlam bir yatırımdı. Eğer iyi para kazanırsa, daha iyi para kazanacaktı.

Kader kartları onu tatmin etmemeye başladığında farklı bir şey denemeye karar verdi. Kahve dükkanının küçük çatı katı ona dar geliyordu. Tütsülerin kokusu midesini bulandırıyor, odayı aydınlatan loş ışıklar gözünü yoruyordu. Küçük bir bavula eşyalarını doldurup aşağı indi.

"İşi bırakıyorum." dedi, anlık bir cesaretle. Bay Basher koca havanında kahve dövmekle meşguldü. Göbeği eğildiği için sarkıyordu, Raaid'i duyduğunda belini tutarak yerinden doğruldu.

Bir şey söyleyecek olduysa da, çocuğa aşağılar gözlerle bakmaktan öteye geçemedi Bay Basher. Ağzının içinde bir şeyler homurdanarak tokmağı eline aldı ve kahvesini dövmeye devam etti.

Raaid, Bahlaril'den sonra şansını denemek için Tenebris'e gelen binlerce zavallıdan biriydi. Kara kıvırcık saçları, cılız esmer vücudu, hastalıklı koyu gözleriyle gemiden inmişti. Şehrin parlak sokaklarına aldanmıştı, her şey çok kolay gözüküyordu. İlk günler kazandığı parayla güzel bir otelde oda tutmuştu. Bir hafta sonraysa üzerinde uyuyabileceği bir kutu bulduğunda kendini şanslı sayıyordu.

Bay Basher onu işe aldığında berbat haldeydi. Hayatını düzene sokmak için güzel bir fırsattı, para biriktirebilirdi. Oysaki Raaid sadece kaybetmek için kazanıyordu.

İşte yine Appaloosa'nın önündeydi. Elinde içeri girip kaybedecek parası bile yoktu. Ucuz tütününü mekanın önünde sarıp titreyerek soluklanırken durumunun zavallıca olduğunu düşünüyordu. Paltosuna daha sıkı sarılıp içeride dönen çarkların sesini dinledi. Heyecanlı haykırışlar duydukça içeri girmek için deliriyordu.

"O kadar parayı kumarda bile kaybedemezsin." İki adam ellerinde koca bardaklarla mekanın önüne çıktılar. Raaid'e sırtlarını dönmüşlerdi, sokağın sesini bastırmak için bağıra bağıra konuşuyorlardı.

"Bana kalsa bir haftada bitirirdim." dedi kasketli olan gülerek.

"Sen berbat oynarsın."

Ama Raaid iyi oynardı.

"Ayın üçüncü gününü dördüne bağlayan gecede Kurdele'ye geliyorlar." diye devam etti diğeri. Sesi heyecanlıydı. "Parayı duyan Kurdele'ye gitmeye başladığından gün değiştirdiler. Sen de öyle herkese anlatma sakın, her fırsat her yerde anlatılmaz."

Kadehlerini gülerek tokuşturduklarında bileklerindeki ateş kuşu, sokak lambasının altında parlamıştı.

Raaid ayın üçüncü gününde Kurdele'deydi. Etrafındaki kendisine benzeyen zavallılar, mekanın barında su katılmış viskilerini içerken etrafı kolaçan ediyorlardı. Doğru yerde olduğundan emindi ama Appaloosa'un önündeki adamlara benzeyen birini bulamamıştı.

Kalabalık bir anda Kurdele'yi boşaltmaya başladı, Raaid de onları takip etti. Limana doğru yürüyorlardı, yürüdükçe sayıları artıyordu. Her şey bir sessizlik içinde gerçekleşiyordu.

AngaryaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin