0.3

24 0 0
                                    


Gece yarısına saatler kala Appaloosa oldukça sakindi. Bu, karanlıkta saklanan gölgeler için kötüydü. Yine de Gölge, kimse onun parlak, bazılarına göre lanetli gözlerine bakamadan içeri sızmıştı.

Üzerindeki pelerinin başlığı, özensizce ördüğü açık kahve saçlarını gizlese de birkaç perçem kurtulmayı başararak solgun tenini gıdıklıyordu. Mekânın mor-mavi ışıkları altında daha rahat hareket ederek hırpani kılıklı o herifleri eliyle koymuş gibi buldu. Kapıdakiler onları fark etmemişti. Papaz, kulübünde böyle insanlar gördüğünde deliye dönerdi. Zamanı olmadığını fark ederek yakın bir konumda dikkat çekmeden beklemeye başladı.

"O heriflerden biri gelene kadar bizi atacaklar." diye söylendi zayıf olan. Sesi, biri boğazının üstünde tepinmiş gibi boğuktu. Konuşmak ona zor gelmişcesine sözlerinin ardından öksürüklere boğuldu.

"Kes sesini, yoksa o aptal kafanı koparacağım." dedi diğeri endişeyle. Bir faydası olmuyordu, ciğerler gürültüyle sarsılıyordu. Nefes alamamaktan rengi gittikçe mora dönen adam arkadaşına tutundu.

Saniyeler içinde iki koca gölge üzerlerine düştü. Onları bir çöp poşeti gibi kavrayıp çıkışa sürüklerken dilenciler çırpınarak bağırmaya başlamıştı.

"Biz de zengin olmak istiyoruz! O herifler nerede?"

Sözlerinin ardından değişen tek şey direnen dilencileri çıkarmak için sarf ettikleri güçtü. Sanki ellerinin altında itip kaktıkları şey bir insan değil de kedi yavrusuymuşcasına rahattılar, bir ağırlıkları yokmuş gibiydi. Dilencilerden biri adamın koluna tutunup hırçınca tırnaklarını geçirdiğinde adam hırlar gibi bir ses çıkardı. Gömleğinden gelen yırtılma sesiyle Gölge'nin bakışları istemsizce adamın bileğindeki ateş kuşuna değdi. Bedenini saran titremeye engel olamadı genç kız. Kalabalıktan sıyrılarak uzaklaşırken kimse onu görmüyordu. Dilencinin çığlıkları kulağını doldurdu.

"Üçünde Kurdele'ye gittik! Kimse yoktu. O herifleri bulmam lazım."

Tek yaptığı adımlarını hızlandırmak oldu. Biraz daha dursaydı dilencinin kırılan kemiklerinin sesini duyabilirdi. Ama yeterince şey duymuştu.

Odasına girdiğinde pelerini üstünden hışımla fırlattı. Boğuluyor gibi hissediyordu. Kıyafetleri üzerini git gide terk ettiğinde sadece iç çamaşırlarıyla battaniyesinin altına girdi. Gözlerini ay ışığını cömertçe içeri alan penceresine çevirdi. Tül perde içeri giren rüzgarla dalgalanıyor, rüzgarın uğultusu uğursuz bir lanet gibi odayı dolduruyordu. Titremesi azalana kadar battaniyesinin altında saklandı. Dizlerini kendisine çekmiş titreyerek yatarken küçük bir çocuk gibi hissediyordu. Dolabının içindeki canavardan korkan küçük bir kız gibi...

Ama onun gördüğü tek şey tüm bedenini kavuran o ateş kuşuydu.

Gece onu sarmaladı, sakinleştirdi. Kendini uykunun kollarına bırakırken bir kabusa uyanacağının bilincindeydi.

}}<>

"Artemis."

Ses çok uzaktan geliyordu. Yatağından daha sert bir şeyin üstünde yatıyordu. Gözlerini zorlukla açtı, bembeyaz bir mermerin üzerindeydi. Soğuktan titredi, dizlerinin üzerinde doğrulup ayaklandı. Türbeye benzeyen bir yapının içindeydi, mermer sütunlar küçük bir kubbeyi taşıyordu. Sütunların ardından koca bir orman başlıyordu. Ağaçlar o kadar yüksek ve iç içeydi ki buradan asla çıkamayacak gibi hissetti.

Tekrar adını duydu. Sesin bir yönü yoktu ve ağaçların hışırtısına karışan öfkeli fısıltıları susturuyordu.

"Artemis."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 26 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AngaryaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin