15.07.2024
(Günümüz)Akasya
22.01.24
Bugün Martılar'ı araştırmaya devam ediyorum. Sanırım kafayı yiyeceğim.Artık neredeyse çıldırma aşamasına gelmiştim! Kafayı sıyırıyordum. O çocuktan o kolyeyi aldıktan sonra hayatım çok daha boktan bir hal almıştı. O kolyenin elime geçtiği güne lanet etmeye başlamıştım. O günden beri başıma gelmeyen olay, kalmamıştı. Başımı duvardan duvara vurmak istiyordum.
Gülümsedim. Fakat bu kesinlikle mutlu bir gülümseme değildi. Daha çok ufak bir sinir krizinin başlangıcını anımsatıyordu. Küçük araştırmamda başarısız olduğum her gün daha fazla deliriyordum. Aslında onlar hakkında bir sürü bilgi bulmuştum. Fakat bunlar işime yarayacak kadar önemli şeyler değildi. Tanrı Martılar'ın da, o çocuğunda belasını versin!
Tam altı aydır o kolyeyi araştırıyordum çünkü o kolyenin normal bir kolye olmadığı daha görünüşünden belliydi. Zaten tanımadığım bir çocuğun bana martı şeklinde bir kolye vererek, "Martıların sana selamı var." demesini tabii ki normal bulmamıştım. Martı simgesinin bir bir anlamı olduğunu ve o şahısın baba bir şey ima ediyor olduğunu düşünerek araştırmaya başlamıştım. (Başlamaz olaydım.) Fakat araştırmalarımın sonucu beklediğim gibi masum çıkmamıştı. Aksine o kolyenin Martılar adında bir örgütün simgesi olduğunu bulmuştum. Fakat daha fazla bilgiye erişemiyordum. Ne bu örgütün yaptığı şeyi ne de bu kolyenin neden benim boynumda olduğunu bulamamıştım. Bu örgüt bir mafya çetesi bile olabilirdi. Ya liderleri seri katilse? Her şey olabilirdi. Tanımadığım bir çocuk beni her türlü işe karıştırmış olabilirdi.
Biraz temiz hava almak için evimizin çevresindeki bir ormanın yakınlarında bir yere gitmiştim fakat orada da Martılar hakkında daha fazla şey bulmak için onları araştırıyordum. Ama gerçekten imkansız gibiydi.
Martılar'ı araştırdığım bu altı aylık süreçte onlardan başka bir şey düşünmez olmuştum. Evde, okulda, parkta ve aklınıza gelebilecek her yerde onları araştırıyordum. Bazı geceler uyumayı bile unutuyor, bilgisayarımın başından kalkmıyordum. İster buna takıntı diyin, ister delilik. Dediğim gibi, kafayı sıyırmıştım.
14.01.2024
Yazarın AnlatımıylaGenç adam, o akşam her zamanki gibi evine giderken büyük bir tereddüt içerisindeydi. Acaba hayatında bir kez olsun arkadaşlarını dinlemeyip masum bir kızın yaşamını mahfetmeli miydi? Yoksa arkadaşlarını dinleyip her şeyi akışına mı bırakmalıydı?Kendisini, beynini kemirip duran bu düşüncelerden uzaklaştırmaya çalıştı. "Bunların hepsi Derin için." diye düşündü. Derin; Evren'in küçüklüklerinden beri en yakın arkadaşı, dostuydu.
Gruplarının en büyük sembolü olan martı kolyesi her üyede vardı ve onlar için özel olarak üretilmişti. Başka yerde bulunması veya satılması tamamen imkandızdı. Fakat grubun lideri Derin kendisine ait olan kolyeyi kaybedince işler karışmıştı. Kolyeyi üreten adam, yıllar önce ortadan kaybolmuştu ve öldüğüne dair de herhangi bir belge yoktu. Adamı her ülkede arattırsalar da yaşadığına dair hiçbir sonuç bulamamıştı.
Evren ve Derin'in büyük çetesi ikiye bölünmüştü. Bir taraf; polislerin hiçbir işe yaranadığı bu dönemde her ülkede asla bulunamayan suçluları parayla yakalıyordu. Kiralık dedektif gibi. Diğer taraf ise dedektiflerin yakaladığı suçluları öldürmekle görevliydi. Suçu fazla büyük olan suçlulara ise işkence çektiriyorlardı.
Bu çeteye kısaca "Martılar" adı veriliyordu.
Grubun diğer ülkelerde yaşayan üyelerinin çoğu gruba dair olan inançlarını kaybetmişti. Bu yüzden Evren ve Derin, her ülkeden grup üyelerinden oluşan küçük çetelerini kurmuşlardı. Yaklaşık altı yıldır kolyeyi bulmak için bu çeteyle birlikte çalışıyorlardı. Derin'in bulduğu bilgilere göre; baş şüpheli, Yunan bir çocuktu, on dokuz yaşındaydı, bir doksan boyundaydı, liseye gidiyordu ve en önemlisi HEP SİYAH GİYİNİYORDU!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökteki Son Martı
Romance"Her kaptan gemisiyle batar derler. O günden sonra benim batıracak bir gemim bile kalmamıştı." Kendimi bildim bileli, kendimi hep bir bataklığın içindeymiş gibi hissederdim. Bilirsiniz, bataklıklarda yavaş yavaş batar insan. Fakat ben o gün, o batak...