Hyuka'yı dinledim. Gecenin bir yarısı yatağımdan çıkıp önce oturma odasına sonra da mutfağa gittim. Gerçekten de dediği gibi balkonda sigara içiyordu. Yanına gitmek konusunda tereddüt etmedim çünkü zaten odadan çıkarken bunun kararını vermiştim.
Balkonun kapısını yavaşça açarken omzunun üzerinden dönüp bana baktı. Yine aynı şekilde, kollarını demirliklere yaslamış sigara içiyordu. Balkona çıktığım gibi üşüdüm. Hava çok soğuktu.
Yanına giderken birkaç kez öksürdüm. "Neden gitmedin?" Sesim uykulu çıkmıştı. Soobin aşağıdan durmadan geçip giden arabaları izliyordu. Gecenin bir yarısında bile çok yoğun olan bir caddede oturuyorduk ve buna alışmıştık. "Gidemedim." Yine bana aynı cevabı verdi. Benden gidemiyordu. Evimden gidemiyordu. Ama Soobin hiçbir yere de sadık kalamıyordu.
"Özür dilerim." Kafasını çevirip yandan bana baktı. "Seni öptüğüm için," Gözlerimi kaçırdım hemen. "Özür dilerim." Onun benden özür dilediğini görmek tuhaf hissettiriyordu. İlişkimiz boyunca hiçbir zaman özür dileyecek bir şey yapmamıştı. Hep bana bebek gibi davranmıştı. Kırılacağımdan korkarak yaklaşmıştı ama aramız bozulduğunda da beni ne kadar kırdığını umursamamıştı.
"Sana ben gelmiştim Soobin. Beni defalarca kez reddettin. Yazma dedin. Bıktım senden, bir daha görmek istemiyorum dedin. İyi ki hayatımdan çıkmışsın iyi ki Beomgyu'yu tanımışım dedin." İnkar etmek ister gibi bakıyordu. Kafamı salladım. "Bunları sen dedin Soobin."
"Bana umut verecek hareketler yapmamak için kırk takla attın. Her seferinde umutlandırdığını bilerek yaptın. Beni kırmak için her yola başvurdun. Beomgyu'yu nasıl sevdiğinden bahsettin, onun neleri sevdiğini söyledin. Bana bir başkasını anlattın."
Konuşmamızı istiyordu. Konuşuyorduk işte. Bunlardan başka da konuşacak bir şeyimiz yoktu. Üçüncü sigarasını yaktı. Pür dikkat beni dinliyordu. "Bekle." dedi birden elinde tuttuğu sigarayı balkon taşına bıraktı. Beni balkonda bırakıp içeriye gitti. Yarıda bıraktığı sigarasına baktım. Son zamanlarda daha çok içtiğini fark etmiştim. Oysaki benimle olduğu zaman sürekli sigarayı bırakmak istediğinden bahsederdi.
Elinde kendisine ait olan sürekli giydiği siyah bomber ceketiyle geri geldi. Ceketi omuzlarıma bıraktı, sigarasını tekrardan parmakları arasına alıp dumanı benden uzağa üfledi. "Kollarını giy." Üzerimdeki ceket, Soobin kokuyordu. Onun parfümü, onun sigarası, onun kokusu, onun şampuanı. Her koku sinmişti buraya. Kollarımı ceketin içinden geçirirken fark ettim, üşüdüğümü fark ederek yapmıştı bu hareketi.
"Canını acıtmak istemiştim."
"Acıttın da. Kalbimi kırdın Soobin. Bunu geri alamazsın."
"Biliyorum."
"Bitmesini göze alarak yaptın yani?" Biten sigarasını küllüğe bastırıp bana döndü. "Hiçbir şeyin bittiği yok Yeonjun. Bana sen geldin. Tekrar başlamak isteyen sendin ve bende üç ay boyunca pişman olup geri dönmeni bekledim."
"Üç ay boyunca mı?"
Bana yaklaştı. Ben ne yapacağını bilemeyerek ona bakarken ellerini ceketin alt kısımlarına uzatıp tuttu ve fermuarı yukarı çekti. "Ben yaparım-" Geriye çekildi. Cebinden çıkardığı paketten bir sigara daha aldı. İçinde neredeyse üç beş tane kalmıştı.
"Pişman olup bana döneceğini biliyordum. Çünkü sen hep böyle yaptın Yeonjun. İki hafta sonra tekrar bana yazardın. Tekrar seni aynı şekilde karşılardım. Hiçbir şey olmamış gibi seni sevmeye hep devam ettim. Ama bu seferki son noktaydı."
Sigarasını umursamazca bana doğru üflerken gözlerimin içine baka baka konuşuyordu. "Bu sefer beni çok kırdın. Çok yıprattın. Biterse bitsin amına koyayım dedim, peşinden gelmedim. Bu seni şaşırttı. Her zaman seni bekleyen Soobin artık orada yoktu. Aptal gibi hissettin. Biliyorum. Gitmemek konusunda çok düşündün. Hiç düşünmedin mi Yeonjun, Soobin bu sefer neden gitti diye?"