Sunday

133 17 20
                                    

Dün gece biraz geç yatmıştım. Zaten gün boyunca da pek keyfim olmadığı için başımın etini yiyip durmuştum. Şimdi ise erkenden uyanmayı başarmış ve aynanın karşısında kendimi seyrediyordum. Klasik görünümümü bozmayıp saçlarıma düzen vermiştim.

Çantama notlarımı güzelce yerleştirdikten sonra sırtıma takmış ve evime veda ederek Alex ile çoğu zaman gittiğimiz kütüphanenin yolunu tutmuştum. Saat 13'tü ve Alex burada olmalıydı. Ben onunla vakit geçirmek istemediğim sürece burada takılırdı. Ders çalışmak istemediğini benden daha çok dile getirip buraya gelip saatlerce çalışırdı. Belki de laflarıyla beni kandırıyordu. Sınav notları hakkında bir bilgim yoktu. Tek de geçiyor olmalıydı. Büt lafını ondan duymamıştım çünkü. Ben ve Yoongi ise büte kalıp eşek gibi çalışırdık.

Alex'le liseye kadar aynı sınıftaydık. Birbirimizden ayrılmak istemediğimiz için ailelerimiz müdürle görüşüp bizi bir şekilde aynı sınıfa aldırmayı başarmışlardı. Bu zamana kadar güzel bir arkadaşlığımız olmuştu.

Yoongi'nin dediklerine tek kelime etmeyip bizi barıştırmayı deneyen birinden ben nasıl şüphe edebilirdim ki?

Ayaklarım hariç tüm bedenim geri gitmek istiyordu ama ben inatla kütüphaneye doğru yürüyordum.

Utanç verici bir şey yapıyormuş gibi hissediyordum ama içime kurt düşmüştü ve ben bunu Yoongi'ye kanıtlayana kadar da o kurt beni yalnız bırakmayacaktı.

Kütüphaneye girerken telefonumu cebimden çıkarıp saati kontrol ettim.

Kütüphaneye girer girmez Alex'i gözümle bulmuş ve yanına ilerlemiştim. "Selam." Diyerek yanında ki sandalyeye oturmuştum. "Selam güzelim. Seni burada beklemiyordum." Elinde ki notları bırakıp bana verdi ilgisini. "Ne oldu? Üzgün gibisin." Kafamı eğdim. "Yoongi ile kavga ettik. Artık bundan sonra dönüşümüz yok gibi." Omzuma dokundu. "En başından belliydi Hoseok. Sana onunla çıkmamanı söylemiştim."

"Beni çok üzüyor. Eskiden böyle değildi. Ne oldu da böyle davranmaya başladı? Sanki onun yerine başka biri gelmiş gibi." Göz ucuyla onu kontrol ederken dudaklarında ki minik kıvrılma kafasını notlarına döndürdüğünde büyümüştü.

"Ayrıl ondan. Sana iyi gelmiyor. Sürekli ağlatıyor seni. Artık barışmanızı istemiyorum. Hatta senden uzak durmasını söyleyeceğim ona." Ayaklanacak gibi olduğunda onu tutmuştum. "Ben ona gerekeni söyledim. Sen otur." Dediğimi yapıp eski pozisyonuna geri döndü. "Neyse ya Yoongi'yi konuşup moralimizi bozmayalım. Ders çalışalım." Diyerek notlarımı çıkarıp önüme koydum.

"Hoseok bu zamana kadar sizi barıştırmak için her şeyi yaptım ama bundan sonra seni barışman için zorlamayacağım. Ondan ayrılmak istiyorsan arkanda duracağım." Ellerimi ellerinin arasına aldı. "Teşekkür ederim Alex." Gülümsemeye zorladım kendimi. Tam o esnada telefonum çalmıştı. Ben de ellerimi ondan ayırarak telefonu açmıştım. Burada konuşmam pek de uygun olmazdı.

Bölümümden biri arıyordu. Final hakkında birkaç şey sormuş ve ben de kısa cevaplar vererek insanları rahatsız etmemeye çalışmıştım. Yoongi gelmeden şu işi de halletmeliydim.

İçim hiç rahat değildi. Yanlış bir şeyler yapıyormuşum gibi hissediyordum.

Düşünerek yerime geçerken telefonla konuşan Alex'in sesini duymuştum. "Ya oğlum o iş ben de diyorum. Cebimde çocuk. Ce-bim-de." Kimden bahsediyordu? Bu üslup de neyin nesiydi? "Sevgilisi mi? Ayırdık koçum. Bundan sonra nah döner ona. Yakında onu bizim ortama da sokarım." Benden mi bahsediyordu? Ben de Yoongi'yi haklı çıkarmak için yer arıyordum resmen.

Seven |Sope✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin