Geçmişe Mazi Derler

35 4 19
                                    

Babasını üç yerinden bıçakladığında on beş yaşındaydı.

Sesleri duyan komşuları mutfak penceresinden içeri bakmış, manzarayı gördüğü zaman polisi aramıştı. Polis evdeki iki ceset ve bir yaralıyı gördüğü zaman onu önce hastaneye sonra karakola götürmüş, sorgulamış, hatta bir savcı getirilmiş ve cezası belirlenmişti. On sekiz yaşına gelene kadar kuralların daha hafif olduğu çocuk ıslah evinde kalacak, sonrasında ise on yedi yılını hapiste geçirecekti.

Bunu duyduğu zaman kalp krizi geçirecek gibi hissetmişti.

Onun hatası değildi. Kesinlikle onun hatası değildi. Olay polislerin anladığından ve anlattığından çok farklıydı aslında.

Regina normalde hayat dolu bir kızdı, şaşırtıcı bir şekilde. Annesi ve babası sürekli kavga ederdi, araları Regina çok küçükken bozulmuştu. Tekvando ve jimnastik lisansları vardı, aşırı esnekti ve dövüşmeyi de bilirdi. Kendisinden sekiz yaş küçük bir erkek kardeşi ve bir sürü de kuzeni vardı, dayılarının ve teyzelerinin cebine sıkıştırdığı paralara karşılık kuzenlerine bakıcılık yapardı. Sonra ise bunu yarı zamanlı bir iş haline getirmişti.

Bir de ölü bir kız kardeşi vardı, ama onun yanında bu konuyu açarsanız ömrünüzün en sağlam dayağını göze almış olurdunuz.

Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri annesinikilerin kopyasıydı. Kardeşi de öyle. Babası ise siyah saçlı ve yeşil gözlüydü. Çocukları kendisine benzemiyor diye hep içerlemişti.

Bir gün, müzik öğretmeninin üç yaşındaki kızına bakıcılık görevinden dönüyordu. Çocuk oyuncakları fırlatmaya, çığlık atmaya, saç çekmeye meraklıydı ve Regina'yı toka almadığına pişman etmişti. Anahtarları ile kapıyı açıp içeri girdiğinde ocakta anlamsızca yanan bir ateş ve Amerikan mutfağın zeminine yayılmış kırmızı sıvı karşılamıştı onu.

Kalbi teklemişti, yüzünde endişeli bir çatıklıkla mutfak adasının etrafından dolanıp kendisini bekleyen manzaraya bakmıştı.

Annesinin cesedi kardeşinin cesedinin üstüne yığılmıştı, onu korumak ister gibi. İkisi de sayısız yerlerinden bıçaklanmıştı. Annesi ağlarken can vermişti, gözyaşlarının kurumuş izleri yüzünde belirgindi. Fal taşı gibi açılmış olan gözleri parke ile paralel, boşluğa bakıyordu ve ikisi de cam gibi berrak kürelere benziyorlardı.

Gözleri dolmuştu, dizlerinin bağı çözüldü ve kendini yere bıraktı. Boğazından acılı bir inilti dökülürken sırtüsü yerde yatan kardeşinin yüzünü elleri arasına almıştı. O kadar şoktaydı ki ne ağlayabiliyor ne de bağırabiliyordu, sadece bitmek bilmeyen bir inilti çıkıyordu ağzından.

İri gözyaşları gözlerinden düşüp kardeşinin yüzüne döküldü.

Birkaç dakika orada çöküp kaldıktan sonra, birden, şaşırtıcı bir şekilde üzüntü hissetmemeye başladı. Tek hissettiği şey öfkeydi. Yakıcı bir öfke. Bunlar artık öfke gözyaşlarıydı. Ayağa fırladı, etrafına bakındı. Tezgahın üstünde kanlı bir bıçak vardı. Annesi ve kardeşinin cinayet silahı.

Yüzüne gelen yolunmuş saçlarını yana attı ve bıçağı kaptı. Koşarak babasının çalışma odasına daldı.

"Neredesin orospu çocuğu?" diye bağırdı. Babasını bulamayınca ofis sandalyesini tekmeledi, dizüstü bilgisayarı kapıp kitaplığa fırlattı.

"Buradayım."

Duyduğu sesle donup kaldı, tam da aile fotoğrafını kırmak üzereyken. Arkasını döndü ve çerçeveyi kapıda duran babasının suratına fırlattı. Babası eğilerek bu darbeden kurtuldu.

İblislerle Bir İnsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin