"'Annen' mi? " Jungkook şaşırmış bir haldeyken Taehyung ise hızlı adımlara annesini mezarına ilerledi. Jungkook'un sözlerini sildiği mezar taşına doğru çevirdi gözlerini.
"Evet annem. Sen onu nereden tanıyırsun ve neden buradasın?" Taehyung ve Jungkook olanları anlamaya çalışırken karanlığın sessizliği aydınlatıyordu her yeri.
"O benim küçükken dadımdı ama ben onu hep annemden daha yakışıklıın gördüm" Jungkook yine anıların dalmıştı.
"Demek sen osun, annem hep bahse derdi senden" Taehyung'un sesi Jungkook'u sevimli anılarından ayırmıştı ancak Taehyung onun anılarından bile daha güzeldi.
İkisinin de gökyüzüne bakmasına sebebiyet veren yağmur olmuştu. Aralarında bir ölü iki yaşayan yağmuru seyr ediyorlardı. Yağmurun verdiği huzuru kulaklara ileten ses dalgaları, toprak kokusunu da butun karakterlere götürüyordu. Tüm kötü anıları siliyordu bu yağmur sanki.
"Annecim seni çok özledim, şimdi gitmek zorundayım ama emin ol yine geleceğim" Taehyung mezarlıkta yere düşen damlalar eşliğinde çıkışa doğru yöneliyordu ama ona eşlik eden sadece yağmur değildi, koca oğlan da küçüğünün arkasından gitmeyi ihmal etmiyordu.
Kapıdan çıktıklarında Jungkook elleri yine Taehyung'un kolkarını bulmuştu. Bırakmak istemiyordu küçüğünü.
"Hava yağmurlu istersen seni ben bırakayım? " Jungkook istiyordu, özlediği bıcır-bıcır konuştuğu küçüğünü, eve geldiğinde ona aşık ile bakan gözleri, kendisinden alıp giyindiği ama üstüne elbise gibi olan bedeni, çilek kokusunu, yumuşak dalgalı saçları, pürüzsüz benleri istiyordu yeniden Jungkook.
"Gerek yok" Taehyung ise istemiyordu, istemediği hep onu azarlayan büyüğünü, dış kapı açıldığında ona nefretle bakan gözleri, kıyafetleri yerine hep üstünde başka birisi olan bedeni, sigara kokusunu, elleyince azarlandığı saçları, izlediğinde üstüne bağırılan benleri.
Aynı yer iki farklı açı sadece.
İki farklı kalbin atması sadece.
Sevgiye açılan kalplere dalan nefret acıtıyordu herkesin canını.
Bastığı her adımda güller çıkan birisi şimdi tekerlekli sandalyede geziyordu adeta.
Bu aşk acısı değildi, büyüttüğüm aşkın gözlerin önünde defalarca bıçaklanmasıydı asıl acı.
Milyarlarca insan onu beklerken Taehyung'un içinde onu ölüme terk etmesiydi asıl acı.
"İstemez" Taehyung bir zamanlar görmek için dünyaları vereceği surta artık göz ucuyla bile bakmıyordu. Kolunu çekiştirsek koca ellerden kurtulmak istedi ancak koca oğlan buna izin vermemişti.
"Hadi ama Taehyung, hasta olucaksın" Bir anda tüm kartlar yeniden dağıtılmış, sinemada roller bir anada değişmişti sanki. Şimdi Jungkook Taehyung'un kokusunu bir an alabilmek için dünyaları verirdi.
"Tamam, ama sakın seni affettiğimi düşünme" Taehyung önce yüzüne düşen damlalara sonra ucu görünmeyen yollara baktı ancak yine o kahverengileri Jungkook'un yüzünü bulamamıştı. İstemsizce Jungkook'un teklifini kabul etmiştir Jungkook'un küçüğü.
Jungkook ona arabanın yerini göstermek için önden giderken Taehyung hala Gözlerini yağmurun indiği yerden çekmiyordu. Sanki bu yağmuru ezberlemek istediğim bir şiirmiş gibi seyrediyordu.
Arbanın önüne geldiklerinde Jungkook'un durmasından geldiklerini anlayan Taehyung hala gözlerinde bulunan cenneti Jungkook'a sunmamakda ısrarcıydı.