Bölüm 6

146 12 15
                                    

Y.N: Merhabaa. Keyifli okumalar diliyorum~

"Şu sehpanın üstünü boşaltır mısınız biraz?" diye sordu Barbaros elindeki nihaleyi ve bohça kebabı dolu fırın tepsisini koyacak yer ararken. Salonun ortasındaki sehpanın üstündeki çeşit çeşit abur cubura, ortada duran kocaman patlamış mısır kasesine baktı kapladıkları gereksiz alandan dolayı hepsine düşman kesilmişçesine. "Hadi abi ya hızlı biraz, ocakta yemeğim var."

"Sabahtan beri ocakta ve fırında yemeğinin olmadığı bir saniye var mı acaba zaten? Yiyoruz biz onları ya, sehpa bize lazım! Git yemek masasının üstüne koy tepsini!" diye söylendi Emir, Sefa ile izlediği filmin bölünmesinden rahatsız bir şekilde.

"Emirciğim, ben size yemeyin mi diyorum? Yer açın diyorum," dedi Barbaros fırın tepsisinin ısısı fırın eldivenini aşıp ellerini yakmaya başlarken. "Fark etmemiş olabilirsin ama masanın üstü doldu, koyamam oraya."

"Of offf, mis gibi koktu," Sefa sehpanın üstündeki abur cuburları bir kenara çekip patlamış mısır kasesini Emir'in kucağına koydu.

Barbaros elindeki tepsiden kurtulur kurtulmaz tekrar mutfağa doğru yol almıştı ki arkasından seslendi mavi gözlü çocuk: "Yememize izin var mı?"

Arkasına dönüp kafasını olumlu anlamda salladı kıvırcık saçlı adam.

"Tabaklarınızı getireyim de servis edeyim hemen. Yanına istediğiniz bir şey var mı? Ne içersiniz? Şöyle güzel bir susurluk ayranı yapayım mı size?"

"Yok zahmet etme şimdi, hem bir şey içmesek daha iyi ol—"

"Yapayım yapayım, ayransız eksik kalır. Kebap da ilk sıcaklığını atsın bi' hem."

Bir koşu mutfağa gidip ocaktaki yemeğini kontrol edip altını kıstıktan sonra ayran yapmaya koyuldu Barbaros. Bir yandan da başka neler yapabileceğini düşünüyordu. Kendisini tatlı konusunda geliştirse fena olmazdı aslında. "Keşke Furkan evde olsaydı da birkaç tüyo verseydi," diye düşündü ama yapacak bir şey yoktu, internetten ve kitaplardan yararlanabilirdi sonuçta. Aklına yatmayan bir şey olursa da Furkan'ı arayıp danışabilirdi.

Ayranı bardaklara paylaştırıp, tabakları, çatal, bıçak ve kaşıkla birlikte tepsiye koydu. Salona giderken: "Bohça kebabı isteyen varsa gelsin!" diye seslendi evin geri kalanına.

"Daha öğlen bile olmadı ve sen bohça kebabı mı yaptın? Yöresel yemeklere mi çalışıyorsun?" sorguladı bir ses. "Yarından sonra geleceksin sanıyordum ben seni, bu arada. Erken dönmüşsün."

Serhat.

Dün eve ulaştığında neredeyse gece yarısına geliyordu ve Serhat evde yoktu. Bir arkadaşını ya da ailesini görmeye gittiğini, çekimlerden bir gün önce geleceğini düşünüp üzülmüştü içten içe Barbaros. Ama burada, karşısında duruyor ve meraklı gözlerle ona bakıyordu şimdi diğer adam.

Karşısındaki adamı gereğinden fazla bir süre cevapsız bırakmış olmalıydı ki Sefa konuşmaya başladı:

"Oda arkadaşın bugün arı gibi maşallah, kusursuz bir kahvaltıyı kaçırdın, Serhat," Sabah peynirli poğaça, patates kızartması, sucuklu yumurta, bir de, adı neydi onun ya—"

"Nokul," diye hatırlattı Emir.

"Nokul, aynen, nokul kokusuna uyandık. Yalnız poğaça çok iyiydi harbiden, kıyır kıyır böyle."

"Sana da çıkarayım mı bir tabak?" diye sordu sonunda Barbaros koltuktaki ikiliye kebabı servis ederken. "Yorumlarınızı bekliyorum bu arada, gençler."

"Kebap için biraz erken bir saat sanki ama madem o kadar yapmışsın, deneyeyim bari. Yemek masasının üstündekiler ne böyle?"

"Kahvaltıdan sonra boş boş durmayayım dedim, birkaç tarif denedim öyle."

Uyanalım N'olursun | Serhat x BarbarosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin