Yataktan sıçrayarak uyandığımda nefes almakta zorluk çekiyordum. Elimi alnıma koyup gördüğüm şeyin rüya olduğuna inanmaya çalışırken hızlı hızlı alıp verdiğim nefesler doğru düzgün düşünmeme engel oluyordu. Alnımdaki teri silip başımı iki yanıma sallayarak defalarca yutkundum.
Ellerimi saçlarımdan geçirip sakin bir nefes verdikten sonra oturur pozisyona geldiğim yatağımda soluma döndüm. Gözlerim kendiliğinden kapanırken rahat bir nefes vererek mışıl mışıl uyuyan sevgilime baktım. Mışıl mışıl dediğim de götünden soluyordu ama derdim bu değildi. Gördüğüm rüyanın etkisinden henüz çıkabilmiş değildim ve nefes alıp verdiği bariz belli olan göğsüne uzun uzun bakıp kendime defalarca rüya olduğunu tekrarladım.
Bu bir şeyi değiştirmiyordu tabi çünkü hala düzenli bir nefes alamamış, boğazımdaki yumrudan kurtulamamıştım. Kalbim korkudan deli gibi atıyordu ve aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu sanki. Dudaklarım uyuşmuş, ellerim titremeye başlamıştı. Böyle bir rüya görmem normaldi fakat rüyası bile bu kadar canımı yakıyorsa, bu gerçekten yaşanmış olsaydı ne yapardım bilmiyordum. Muhtemelen kafayı yerdim ama bu bile yeterli gelmezdi.
Ne kadar uzun süre Burak'a baktığımı bilmiyordum ama hala yaşıyor olduğundan emin olana kadar bakmaya devam edebilirdim. Bana verdiği sözü kesinlikle ona tutturmayacaktım.
Nefeslerim düzene girdiğinde ona doğru eğilip alnına küçük bir öpücük bıraktım. Dudaklarımı geri çekmeden önce kokusunu ciğerlerime doldurup yavaşça geri çekildim.
Hala ellerim titriyordu ve içimdeki acı dinmemişti. Cidden onu kaybetmiş olmayı düşünmek bile nefesimi kesiyorken, bu kadar bencil olduğum için kendimden nefret ediyordum. Onu hiç düşünmeden yapmaya zorlandığım şeyin farkına varmış olmak geç de olsa bencilliğimin faturasıysı ve şimdiden ödemiş olduğum için rahattım.
Yataktan yavaşça kalkıp telefonumu ve sigara paketimi alarak sessizce odadan çıktım. Göğsümdeki acı geçmiyordu, bu kadar bencil olmaktan nefret ediyordum. Yine de geç de olsa bazı şeylerin farkına varmak iyiydi. Bu saatten sonra ona verdiği sözü asla tutturamazdım. Tutturmayacaktım.
Onu kaybetmeyi göze alamayacak kadar güçsüzdüm.
Onu kendimden bile vazgeçecek kadar seviyorken, kendimi onsuz düşünemiyorken bu yaptığım adilikti ve geç de olsa bunu fark etmiştim. Yapamazdım abi, ne onsuz ne de onun sevgisinin yokluğuyla yaşayamazdım. Babamı ne kadar seversem seveyim, ne kadar değer verirsem vereyim, Burak'ı kaybetmektense babamın hayatından çıkmayı yeğlerdim.
Ve görünüşe göre öyle de yapacaktım.
Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa girdim ve dolaptan soğuk bir bira alıp salona geçtim. Paketimden bir sigara çıkarıp yaktıktan sonra koltuğa oturdum. Gözümü her kırpışımda kanlar içindeki bedenini görüyordum ve her göz kırpışımda yemin ediyorum kalbime defalarca bıçak saplanıyordu. Yutkunamıyordum. Nefes alamıyordum. Bir insanın yokluğunu hissetmek nasıl böyle acıtabiliyordu?
Birini bu kadar sevebileceğimi hiç düşünmemiştim. Bir erkeği, bu kadar çok seviyor olmaktan gurur duyuyordum. Bir LGBTİ bireyi değildim. İnkar etmek için değildi bu düşüncem ve olmadığımı biliyordum. Bu hislerimin Burak'tan başka bir erkeğe olmayacağını biliyordum. Her şey Burak'ta bitiyordu gerçi. En başından beri böyle kıytırık bir aşk romanı karakterlerine dönüşeceğimizi hep içimden bir ses bağırıyordu ama ona kulak asmak için fazla egoisttim. Burak'sa beni yanıltmak için fazla idealistti.
Kalbimin biri için atmayacağını düşünürken, Burak, aslında kalbimin birine ait olarak atmaya başladığını kanıtlamıştı. Ve o biri iyi ki Burak'tı.