Oscar'la tanıştığım günü hatırlıyorum, tıpkı dün gibi. O zamanlar, kasabanın dar sokaklarında, baharat dükkanımızın önünde oynarken, bir çocuk geldi. Sadece bana değil, her şeye yabancı gibiydi. Onun gibi gri kanatlıları kasabada pek görmezdik, çünkü onlar genellikle köle olarak çalışırlardı. Ama o çocuk, sanki diğerlerinden farklıydı. Kollarında eski bir yırtık ceket, boynu zorla kapatılmak istenmiş gibi, tedirgin bir hali vardı.
O an, ben onun ne hissettiğini anlamıştım. O kadar yalnız görünüyordu ki... Bir süre onu izledim, sonra cesaretimi topladım ve yanına gittim.
"Merhaba," dedim, biraz tedirgin ama samimi bir şekilde. "Adım Lyra, senin adın ne?"
Gözleri bir an, kimseyi tanımamış bir şekilde bana baksa da, sonra yavaşça, neredeyse sessiz bir şekilde cevap verdi.
"Oscar," dedi.
Sözlerinin anlamını tam kavrayamamıştım, ama bakışlarındaki soğukluk bana bir şeyler anlatıyordu. Kollarında biriken kireç ve toprak lekeleri, onu oldukça yorgun gösteriyordu.
"Burada mı oturuyorsun?" diye sordum, her ihtimale karşı.
Oscar, başını hafifçe eğdi, sonra bir adım geri attı. "Hayır," dedi, "Sadece buradan geçiyordum. Annem... Annem çalışıyor burada."
İlk başta ne demek istediğini tam anlamasam da, kasabada gri kanatlıların köle olarak çalıştıklarını bildiğim için bu cevap, içimde bir şeyler uyandırdı. Ama onu küçümsemedim. O zamanlar, o çocuk sadece bir çocuktu ve ben de sadece bir kızdım.
Bir süre sessiz kaldık. Sonra, ben birden cesaretimi topladım. "Benimle oynar mısın?" dedim. Oscar'a bakarken gözlerindeki o yabancılığı görmüştüm. Ama sadece bir an için, sanki o kadar derin bir boşluğun içinde kaybolmuş gibiydi.
Gözleri bulutlu bir şekilde, yavaşça bana doğru bir adım daha attı. "Ne oynayacağız?"
Bir an duraksadım, ama içimde bir cesaret dalgası yükseldi. "Birlikte koşalım," dedim. "Bir yarış yapalım!"
Gözlerindeki şaşkınlık, yavaşça bir gülümsemeye dönüştü. "Yarış mı? Bunu sevdim."
Birlikte koşmaya başladık, kasaba sokaklarında. O kadar eğlendik ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. O günden sonra, Oscar ve ben sık sık bir araya geldik. Dükkanın önünde, bazen toprakta yuvarlanıp gülerek oynadık, bazen de uzun uzun sohbet ettik. O zamanlar, tüm dünyada sadece ikimiz varmışız gibi hissediyordum. Oscar'ın gözlerindeki huzursuzluk giderek azaldı ve o bana, sessizce de olsa, "Teşekkür ederim," demeye başladı.
Kütüphanede, her şeyin sessizliğine gömülmüş bir şekilde, ellerim temizlik yaparken zihnim bir yandan Oscar'la geçen yılları hatırlıyordu. İyi ya da kötü her anımızda birbirimizle nasıl daha yakınlaştığımızı düşünüyordum. O zaman, bir anlığına kafamda dönen anıların huzurunda kaybolduğumu fark ettim. Duvardaki eski kitap raflarına gözlerim dalmıştı, ama bir yandan da düşüncelerim çok uzaktaydı.
Birden, omzumda hafif bir dokunuş hissettim. İrkildim ve başımı çevirdim. Andre, bir adım arkamda duruyordu. Yüzündeki o sinsi gülümseme korkunç bir şeyin habercisiydi.
"Ne istiyorsun, Andre?" dedim, bu kez sesimde bir soğukluk vardı. Ama o, sakinliğimi bozmadan biraz daha yaklaşarak alaycı bir gülümseme takındı.
"Sadece sana biraz daha yakın olmak istiyorum, Lyra," dedi, her kelimesi sinsi bir şekilde dudaklarından dökülüyordu. "Bazen insanlar yalnız kaldıklarında kendilerini keşfederler. Yalnız olmak... Bazen iyi olabilir, anlıyor musun?"
Kafamı hafifçe yana eğdim, içimde bir öfke birikmeye başlamıştı. Ne kadar temkinli olmaya çalışsam da, bu saçmalık dayanılamaz hale geliyordu. Gözlerim ona dikildi, ama sadece ona bakmakla kalmadım, sözlerini içine çekmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nivralia'nın Kanatları
FantasíaLyra, kanatlarının rengiyle sosyal statüsünün belirlendiği Nivralia'da, beyaz kanatlı halkın bir üyesi olarak büyümüştür. Ancak, toplumun en altındaki gri kanatlılara yönelik haksızlıkları görmezden gelmekte zorlanır. En yakın arkadaşı Oscar, gri ka...