12 Ocak 2005
Atalay 5 yaşında.Atalay kreşte arkadaşlarıyla oynarken oldukça mutluydu. Ta ki birkaç gün önce hissettiği o yanma hissini tekrar hissedene kadar. Önce duraksadı. Sonraysa elindeki oyuncakları bırakıp tuvalete koştu. Hemen içeri girip kendini kilitledi.
Normalde sınıftaki hiçbir çocuk tek başına tuvalete gitmezdi. Onun böyle koştuğunu gören öğretmen oldukça endişelendi ve peşinden gitti. Atalay çoktan kendini kilitlemiş olacakları beklemeye başlamıştı. Öğretmeninin kapıyı tıklatıp açmasını istemesi korkusunu ve stresini artırmıştı. Gözleri korkuyla dolmaya başladı.
Yanma hissi gittikçe arttı. Endişeyle aynaya baktı. Yine aynısı olmuştu işte. Saçları yeşil olmuş gözleri tamamen simsiyahtı. Gözlerini kapattı. Geçmesini beklemeye başladı. Yanma hissi azaldıkça, zaman ve mekan algısını geri kazandı. Hemen kapıyı açmak için koştu ama elini uzattığında gördüğü şeyle korkuyla dondu.
Eli yanıyordu resmen. Hem de yeşil bir ateşle. Ama hiç bir yanma hissi yoktu. Hemen musluğa koştu ve suyu açıp elini altına tuttu. Ama fayda etmedi, ateş sönmedi aksine daha da arttı sanki. Elini suyun altından çekip sallamaya başladı. Kapıdaki öğretmen çoktan müdürün yanına gitmişti. Hem durumu haber vermek için hem de tuvaletin anahtarını istemek için. Müdür ve öğretmen geldiğinde Atalay'ın elindeki ateş sönmüştü.
Hala şoku atlatamamıştı. Kapıyı açamayan, anahtarı bulamayan, öğretmen ve müdür kapıyı kırmadan koştu ve açtı. Gözleri hala dolu doluydu ama normale dönmüştü. Koştu ve öğretmenine sarıldı. Annesini istediğini söyledi ve ağladı.
Annesinden duyacaklarından korksa da ateşin geri gelmesinden daha çok korktu.
Annesi ondan korkuyordu fakat o, annesinden daha çok korkuyordu. Aslında annesinden değil, yalnızlıktan korkuyordu. Annesinin ondan korkmasının getirdiği yalnızlık ve dahasından korkuyordu.
Annesi onu okuldan almaya geldi, ne olduğunu biliyordu. Yine olmuştu işte. Çocuk ağlamaya devam etse de kadın yaklaşmadı ona, bırakın sarılmayı arabaya giderken düştüğünde ve ağlaması şiddetlendiğinde bile yardım etmedi. Yalnızca kalkması için başında bekledi.
Arabaya bindiklerinde olabilecek en uzak şekilde oturdular.
Atalay her ne kadar söylemek istemese bile zorunda olduğunu ve önlem alınması gerektiğini biliyordu. Küçük bir bedendi fakat aklı büyüktü. İstemezdi aklının büyük olmasını. Keşke aklı küçük kalsaydı da komşuları ve öğretmenleri yerine annesi, babası sevseydi onu.
Gözlerini küçük ellerine indirdi ve utançla konuştu.
"Bugün 'o şey' olduktan sonra elim yandı, ama acımadı. Ateş yeşildi." dedi zorlukla. Aklı büyük olsa da bedeni hala küçüktü ve kelimeleri yutarak konuşuyordu bu yüzden.
Utandığı şey ateş ya da "o şey" değildi, annesi ve babası sevmese bile o çok severdi bunları, kendisini. Konuşurken zorlanması utandırıyordu onu.
Annesinin aynadan kendisine baktığını gördü. Gülümsemek istedi ama bu daha çok korkuturdu onu. Vazgeçti.
"Bir daha olursa sakın evdeki ya da etrafındaki bir şeye dokunma, hemen dışarı çık. Bir de yangınınla uğraşmayalım. Ve sakın unutma, kimse görmemeli. Gören korkar, gören anlatır. Duyan susmaz, duyan kaçar."
Annesinin son dediği cümle ezberindeydi. Bebekliğinden beri bir kere "oğlum" dememişti ama bu cümleyi ezberletmişti sürekli söyleyerek.
Eve gittiklerinde, Atalay hızlıca bir şeyler yemiş ve bodrumdaki odasına gitmişti. Babası eve geldiğinde o da neler olduğunu öğrenmiş, Atalay'ın odasına gelmişti. Gözlerinin içine tiksinirmiş gibi bakarak annesinin dediklerini tekrar etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderin Oğlu
FantasíaAtalay; ailesinin sevmediği, dışarıdakilerin hayran olduğu o adam. Eğer ailesinin bildiklerini, gördüklerini onlar bilselerdi ve görselerdi yine de hayran olurlar mıydı ona? Vücudundan yeşil ateş çıkarabilen bu çocuk Babası için ne olduğunu bilmediğ...