Çocuk yüzüme bakıp içten bir şekilde gülümsedi.Bende aynı şekilde karşılık vermeye çalıştım,ama utandığımdan garip bir gülümseme olduğundan emindim. Kızarma fonksiyonlarımı tahmini bir 8-9 yıl önce kaybetmeseydim şuan kıp-kırmızı olacağıma emindim. Sonra çocuk kantinden bir şey alıp çıktı. Zil çalınmıştı ve biz hafiften toparlanmaya başlamıştık. Yüzümü peçete yardımı ile sildim. Yüzüm açıldı resmen. Mert "Kanka öyle tatlıydı ya neden sildin" dedi gülerek. Dediğine karşılık ona dil çıkardım.
On yedi gün sonra
Evet biz yine bir deneme yazdık ve sonuçları çıktı. Henüz bir ay bile geçmeden denemeden geçmemiz bir az acıydı. Fakat dershane sağolsun sanki her an bizi devlet sınavına sokacaklarmış gibi eğitiyordu. Benim için hiç bir sorunu yoktu. Ben test çözmeyi severim. Fakat denemeleri sık aralıklarla yapmaları işin tadını kaçırıyordu. Bunu nasıl anlata bilirim bilmiyorum fakat işin eğlencesi kaçıyor gibi. Yani heyecanda olmaz böyle gitse.
Ben yine en yüksek sonucu göstermiştim fakat bu sefer de matematik sorusunu yanlış yapmışım. Hepsinden emindim halbuki. Matematiğin bir sorusunun değeri bir Mantık sorusundan fazla olduğu için 97 olmuştu sonucum. Yanında da yüzdesi vardı.
Aynı zamanda artık Sınıf bölgü sınavları olmayacakmış yani artık sınav sonuçlarımız A da veya başka bir sınıfta olmamıza karar vermeyecekti. Artık sınıflar kendi arasındada soru farklılığı yaşayacaktı. Mesela A sınıfının sınavı B sınıfına nazaran daha zor olacaktı. Ve eğer hocalar her hangi bir öğrenciden memnun olmazsa kendi yorumu ile bir sınıf altına geçire bilirdi.
Anlayacağınız rekabetten hiç bir şey eksilmemişti. Bu sınav aslında son sınıf bölgüydü. Hiç bir değişiklik olmamıştı. Ne gelen olmuştu ne gidenŞuan da dershaneye gideceğim için hazırlanıyordum. Üstüme mavi kazak altına da siyah normal bir kot pantolon geçirdim. On dakikaya evden çıkmam lazımdı. Saçlarımı hemen tarayıp arkaya attım ve rahatsız olursam diye de tokamı elime geçirdim. Üstüme beyaz kısa şişme montumu giyinip ve beremi taktıktan sonra koşarak ayakkabımı giymek için çıkış kapıya taraf koştum. Ayağımı köşeye vurdum ve yerimde zıplamaya başladım. Sonra geç kalacagim aklıma geldi ve yerimde ziplaya ziplaya ayakkabılarımı koyduğum yere gittim. Yere oturup ayağıma geçirdim ayakkabıyı ve evden işık hızında çıktım.
Otobüsten indiğim gibi koşmaya başladım. Trafik ışıklarının önüne geldiğimde durdum ve yayalar için yeşilin yanmasını bekledim. Yeşil yandığı anda karşıya fırladım. Dershaneye taraf öyle koşuyordum ki 3 dakikalık yolu 1 dakika da kat etdim. Merdivenlere yöneldim ve bir az yavaşladım çünki bura ilk geldiğimde de giriş merdivenlerinde yapışmıştım betona. Odaya vardığımda tam vaktinde ulaştığımı fark etdim. Zafer gülümsemesi yüzümde belirirken beremi kafamdan çıkardım. Saçlarım elektriklendiği için yer çekimine meydan okumuşcasına yukarı kalkarken elimle düzeltmeye çalışıyordum. Ben de sanki dünyaya saç olarak doğulmuştum. Yani saçım o kadar fazlaydı ki özellikle arka tarafları yaşlanınca hiç saç dökülme derdi çekmeme gerek yoktu. Ama şuan yani akıl hastanesinden kaçmış birine benziyordum.
Saçlarımı zar-zor olsa da eski haline getirdim. Ve hoca da derse başladı. Yine ve yine ve yine beni övdümü mü sövdü mü belli olmayan Servi hoca. Yani aslında bir yanlış baya bir iyi sonuçtu, ama benim için azdı. Zaten hoca da kızamıyordu. Yani kızmadığı hali buydu.
Konu kümelerdi. Yani benim için kolaydı. Ve çok sıkıcıydı. Çünki henüz başlangıç level sorular yapıyorduk. Asıl olay daha zor sorular gelince olucak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidiya Sen Misin?
Teen FictionHayatını başarıya adamış zeki onuncu sınıf Lidiya yaşıtlarından daha ilerdeydi. Derslerden derslere koşuyor ve başarılı olmaya çalışıyordu. Hayatı normal keçen bu kızın çokta yakın arkadaşı yoktu. Dershane arkadaşlarını seviyordu ama sırrını anlatac...