iki

301 21 2
                                    

günlerden salı.

aslında pazartesi, saat on ikiyi geçti, salı demeliyiz lakin benim günüm daha bitmedi, kafamı yastığa koymadım ve bir damla uyku almadım.

günlerden pazartesi.

evde değilim, ev neresi unutalı çok oldu, hiçbir zaman evde olmadım bu yüzden garip hissetmiyorum. hava kemiklerimi sızlatacak kadar soğuk ve zaman algımı kaybedeli çok olduğundan ne zaman yediğimi bilmediğim yumruk sebebiyle açılan kaşım bile soğuktan sızlıyor ama yüzümde aptal bir sırıtış var çünkü canlı hissediyorum.

yüzümü, ellerimi ve acımı hissediyorum bu yüzden sırıtıyorum.

jeon jeongguk olalı hiç bu kadar dibe batmamıştım. sahi, çok batmıştım ama çıkmıştım, şimdi ise değil çıkışı, küçücük bir umut parçası bile göremiyordum. muhtemelen iki gündür eve uğramamıştım, banyoya girmek istiyordum, üzerimi değiştirmek ve ısınmak. belki saçma gelecekti ama önünde oturduğum 7/24 açık o marketin ışıkları altında ayaklarıma dolanıp ceketimin altına girmeye çalışan sarmanı anlamaya başlamıştım.

hava bok gibi soğuktu amınakoyayım.

ve belki de ceketimin içine soktuğum kediyi rahatsız etmemek için, belki de kendime acı çektirmeyi sevdiğimden sıcak marketin içine girmek için herhangi bir adım atmıyordum.

"aç mısın acaba?" bekledim.

hay anasını, cidden kediden bir cevap bekledim.

"siktir ya" ve gülmeye başladım.

halime mi gülüyordum, delirmeye mi başlamıştım yoksa kendi kendime komik bir espri mi yapmıştım?

neyse, arka cebimdeki sigara paketine ulaşabilmiştim.

paketten bir sigarayi çıkarıp ağır demir zippomla yaktıktan sonra ilk dumanı içime çektim, kafamı gök yüzüne kaldırdığımda geniş dolunayın aydınlattığı yıldızları keyifle izledim, kaç sigara içtim bilmiyorum ama kucağımdaki kedi hareketlenip sigarayı tutan elime birkaç pati darbesi vurana kadar bayağı dalmış durumdaydım.

"napıyorsun lan?" değişiğin tekiydi, harbiden. bu kediler niye böyleydi. aç olduğunu sanmıyordum çünkü oturduğum mermerin biraz ötesinde dolu bir mama kabı vardı, işemek istede kalkıp gidebilirdi, su istese kenardaki çeşmede şansını deneyebilirdi, sadece piçliğine benimle uğraşıyordu.

"taehyung gibisin. seni ona mı götürsem? iki kafadan kontak geçinirsiniz" dedim kediyi tek elimle ensesinden tutup ceketimden çıkarırken. vay canına, taehyung birden aklıma düşüvermişti; belki de yalnızlıkltan kafayı yiyiyordum. "sen turuncu kafa, senin yüzünden bir sigara içemedim rahatça" o ise birden fazla içtin demek istermiş gibi yanıma attığım içinde iki sigara olan, boş, sigara paketini patiliyordu.

"vay, ciğer kanseri olacağım böyle giderse" sanırım mental olarak evden uzak oluşumun çokça yılı, fiziksel olarak ev diye tanımladığım binadan uzaklaşışımın ikinci gününde üç paket sigara bitirmiştim.

akademik silah, barutu sigara.

kendi halimde yaptığım şakaya gülerken sıçtığımın delisi
yine bacaklarıma dolanıyordu. "gitsene kontak"

ve ben o manyağı kendimden uzaklaştıramadan yanımdaki sensörlü market kapısı aralandı. içeriden çıkana bakmak için çaba sarfetmedim, sonuçta kapının önünde oturan bendim ve burası da herhangi bir marketin kapısının önüydü. kim çıkarsa çıksın ilgilenmiyordum.

elimle kenardaki sigara paketinden son iki sigaramdan birini aldım, lakin yakmadan önce farkettim ki gitmiyordu.

hayır, kedi değil.

ozoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin