hayatıma ve suçlarıma baktığımda,
tek doğrum sensin.normalde insan kalabalığından sabah saatlerinde fazla kullanmadığım balkonumun belki de geceyi çoktan yarılamış olduğumuzdan ötürü bomboş cadde manzarasını izlerken balkon demirine bastırıp söndürdüm filtresini içime çekip durduğum sigarayı.
arkamdaki geniş balkon koltuğuna oturmaya geri dönüp üzerindeki paketten bir sigara daha yakıp elimdeki paketi parmaklarımın arasında döndürmeye devam ediyordum, gecenin bu saatleri asla kurtulamadığım kâbusların pençesine uzun zaman sonra geri düşmüştüm. bir süredir taehyung'la uyumaktan ve zihnimin dört köşesinin tamamen onunla dolu olmasından ötürü bu saçma kâbuslardan kurtulduğumu sanıyordum ancak görünen o ki yanılmıştım, aylar sonra ilk kez tek uyuduğum gecenin kaçı bilmediğim bir saatte kan ter içinde uyanmış, salonda ders çalışırken sızmış taehyung'u uyandırmamaya çalışarak kendimi zar zor balkona atmıştım.
bilirsiniz ya, doğduğun ev kaderindir.
doğduğum ev ben içindeyken yanmasaydı gece uykuları çekilebilir bir hâl alabilirdi belki, annemin ben uyurken yediği dayakları sabah olunca farketmeseydim gece uykularını severdim, rastgele bir gece babam bizi yataklarımızdan kaldırıp boynumuza bir bıçak dayamasaydı huzurla uyuyabilirdim.
banyodan sonra saçlarımı kurutmadan yattığımdan hâla bir kısmı ıslak olan saçlarıma elimi atıp çekiştirdim, baş ağrım beni öldürmek üzereydi.
sonunda gözlerimi biraz da olsa kapatıp kafamı dizlerimin üzerindeki ellerime gömdükten birkaç dakika sonra ensemden saç diplerime ulaşan uzun parmakları hisseder hissetmez içim huzurla doldu. size yemin ederim hayatım boyu huzur kelimesinin tanımını yapamayacağımı sanan ben, şuan bir adamın parmak uçlarını tenimde hissettiğim an huzurdan ve verdiği güven hissinden dokuz yaşındaki jungkook gibi ağlamak istiyordum.
boğazımın düğümlendiğini hissederken derin sesini duydum "kâbus mu gördün bebeğim?" cevap veremiyordum, boğazım öyle bir düğümlenmişti ki şimdi konuşursam küçük bir çocuk gibi ağlayacaktım ve bunu istemiyordum, gerçekten istemiyordum; bu aciz hâlimin ben, odamın duvarları ve aynalar arasında kalmasını tercih ederdim. "bir sorun mu var, kaldır bakayım kafanı" dedi koltuğun önüne dolanıp tam karşımda diz çökerken, davranışları beni daha da boktan bir duruma sürüklüyordu ve biliyorsunuz, taehyung çok güzeldi.
çok, çok güzeldi, ay ışığı tenine vururken çok güzeldi, endişelendiğinde parlayan gözleri ve çattığı kaşlarıyla çok güzeldi, yüzümün her tarafını iyi olduğumdan emin olmak istercesine turlayan eller çok özeldi ve her bir zerresinden çok hoşlanıyordum, ne alaka demeyin çünkü ben onun her bir zerresine âşığım. her hareketi, her davranışı normal bir insan için içermeyen binlerce anlamı benim için içeriyor.
"taehyung" başımı ellerimin arasından kaldırmadan konuştuğumda hızla cevap verdi "jungkook" "hayatım sikilmiş gibi hissediyorum" gözlerimi gözlerine çıkardım, merakla parlayan o badem gözleri dolu gözlerimle karşılaştığı an yutkunduğunu gördüm, çaresizdi.
ilk kez karşımda bu derece çaresiz bakıyordu yüzüme, ilk kez olmasa da her zamanki kadar endişeli. onu her zaman endişelendiriyorum, sanırım gerçekten iyi bir sevgili olmazdı benden. onu yeterince düşünmüyorum bir kere, 24 saat yeterli değil ve belki 24 saat daha onu düşünmeliyim çünkü yetmiyor, taehyung daha da iyilerini hakediyor, onun için yapıp yapmaya çalıştıklarımdan daha da fazlasını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ozone
Fanfictionyaşamak için bir nedene ihtiyacım var ve belki sen, bana gösterebilirsin. taekook | enemies to lovers?