on

209 18 3
                                    

jungkook jeon, 03.23 am

başım, bacaklarım, omuzlarım ve kalan tüm uzuvlarım inanılmaz bir şiddetle sancıyor. acı bedenime hakim, lakin direniyorum. koşuyorum, hızla alıp verdiğim nefeslerim soğuk havaya karışıyor. öleceğim, öleceğimin bilincindeyim, öyle ki gerçekle arasında iplikten bir çizgi olan sanrılar görüyorum.

tam da şuanki gibi.

ağzımı açamıyorum, açmak istiyor muyum emin değilim, yardıma lâyık mıyım bilmiyorum, kurtarılması gereken şayet kurtarılabilecek biri miyim sorusunun ise bende cevabı yok.

terliyorum, nefesim kesiliyor ancak bedenim yüzünden değil. zihnim beni öyle zorluyor ki, sanrılarda öyle kayboluyorum ki, kendimi öldürmek üzereyim; zihnim ve bilincim yarı yarıya açık, ikisi de beni durdurmaya çalışmıyor.

tanrının yarattığı bu beden de yaratıcısı gibi benden vazgeçiyor.

uyanmam lazım diyorum, canavar benim uyanmam lazım. artık koşmuyorum, dizlerimin üzerindeyim ve giderek daha da katılaşıyor bedenim, nefessizlikten olsa gerek; ellerimi oynatamıyorum.

beynim zonkluyor, ağır ve çığrından çıkan seslerin desibeli arttıkça aklımı kaybedeceğime daha da emin oluyorum. zihnimin tek diri kısmındaki anılar geliyor aklıma ve o an tek bir kişiyi düşünüyorum.

kim taehyung.

ellerini tuttuğum, gözleri yakılan anız ardından sönen bir toprak misali içimi yakan, yıllar boyu hissedemediğim güveni kolları arasında bulduğum, ilk kez birinden kaçmak yerine boynuna sarılmak istediğim, mis kokulu saçlarına benimkileri okşadığı gibi binlerce öpücüğümü bırakabileceğim güzel çocuk.

eğer tam şimdi ölüyorsam ve bir cellat seçmem gerekirse seni seçerim diyorum.

seni seçerim, ellerinin boğazımda yerini almasını ve hemen ölmeden önce dudaklarını parçalayarak öpmeyi, son nefesimi dudaklarının üzerine üflemeyi. eğer verlaine isen rimbaud olmayı göze alırım, bir kurşun yarasını ve bir terkedilişi göze alırım. yine de verlaine değil kim taehyung olarak kal isterim, eğer acı çekiyorsan rimbaud değil jungkook olmayı isterim, binlerce acıdan çekip çıkarabilmek için seni.

ölüm, o an gözüme sandığım gibi kolay gelmemişti. denizden karaya atlamış, soğuk betonun üzerinde çaresizce çırpınan balık misâli çarpıyordu kalbim.

tanrım, baba.

kulaklarımdaki çığlıklar kulak zarımı patlatacak kadar şiddetlendi, ellerim zangır zangır titrerken morardığıma emindim. ölüm soğuğu denen şey üzerime çöktüğünde soğumaya başlayan bedenim ve boğazımın en derinlerinden çıkan acı dolu inlemelere eşlik eden, kendimi kaybedişimi tasdikleyen bulanık zihnim.

ölümü kucaklamam gereken noktada zorlayamazdım, bunun uzun süredir farkındaydım.

tanrı, baba.

yaratıcılar benzerdi, size sormadan sizi bir bok çukuruna yaka paça fırlattıktan sonra takdir beklerlerdi. onlara tapınmanızı, hayatınızı ellerine verip sikik bir hiç uğruna vebaliniz boynunuza yaşamanızı, onların eksiklerini doldurup boyun eğmenizi.

sorumluluk kabul etmezlerdi, yardım isteyemezdiniz ancak ceza alabilirdiniz. hoşlarına gitmeyen bir şey söylediğinizde sizi geberesiye dövebilirlerdi, bir siki beceremeyen suratınıza tükürüp yeterince iyi olmadığınızı söyleyebilirlerdi, korumak istediğiniz değerlerinizin üzerinde iğrenç ayak izlerini ve yüzlerinde morluklarını bırakabilirlerdi.

midem yanmaya başladı, kendimi bildim bileli akmayan göz yaşlarım yanaklarımdan süzüldü, on beş yıl geriye gitmişcesine susmak istemedim. korkuyordum, burada olmadığını biliyordum ama yine de korkuyordum, güvende hissetmiyordum ve her şeyin yanı sıra yalnızdım. bu beni daha çok korkutuyordu.

ozoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin