3 UZAK HAYALLER

182 111 6
                                    

Büyük bir utançla olduğum yerde kıpırdayamaz bir haldeydim. Acaba çığlık atıp kaçsam çok mu tuhaf olur? Saçmalıyordum. Durumu en azından kolaylıkla açıklayabilirdim. Tamam, zor olacaktı ama deneyecektim. Derin bir nefes alarak arkamı döndüm. Üzerinde beyaz oldukça bol bir tişört altında ise gri bir eşofman vardı. Ev halinde olduğu çok belliydi. "Ben..." Masaya koyduğum tatlıyı işaret ettim. "Bunu getirmek için gelmiştim. Annem bunu sana yolladı..."diye mırıldandım yüzüne bile bakmadan. Gözlerim mutfak tezgahındaydı.

Göz ucuyla ona baktığımda masadaki tatlıyı aldığını gördüm. "Ellerine sağlık." Ardından masaya bıraktı. "Senin bu izinsizce evime girmeni ne yapacağım?"

Sinirle ona döndüm. "İzinsizce girmedim sadece kapı açıktı!"

Alaycı bir şekilde dudağı bir yana kıvrıldı. Tezgaha yaslandı. "Kapının açık olması, izinsizce bir eve girmeni suçsuz mu kılıyor?"

Kahretsin ki haklıydı. "Sayılmaz." Ağzımdan bir anda çıkan bu doğru kelimeyi yine de yanlışa çevirdim. "Eğer çok acilse sayılır." Ardından hızla toparlandım. "Ben gidiyorum. Söyleyeceklerimde bu kadardı ve merak etme. O çok kıymetli evine bir daha girmem..."Tam gidecekken beni sertçe kolumdan çekmesiyle ona doğru dönmemi sağladı. Bu hareketle birden artan kalp atışlarımı aldırmadan kolumu ondan kurtarmaya çalıştım. "Ne yapıyorsun!"

O ise kolumu bırakmıyordu. Canımın acıdığını fark etmiş olmalı ki hızla kolumu bıraktı. "Özür dilerim. Ben sadece gitmemen için durdurmaya çalışmıştım." Acıyan kolumu ovuşturdum.

"Sorun değil..."diye mırıldandım. Gitmemi istemiyorsa illa ki bir sebebi olmalıydı. "Peki neden gitmemi istemedin?"

"Hiç... Sadece..."

Sözünü kestim. "Sadece ne?"

Derin bir nefes aldı. "Sadece az önce söylediklerim konusunda şaka yaptığımı, alınma diye söyleyecektim." Hayatımda ilk defa bir erkek beni düşünmüştü.

"Sorun değil. Her neyse iyi akşamlar." Tam giderken onu bu kez uyarmayı unutmadım. "Lütfen bu sefer gitmemem için sertçe kolumu çekme. Yoksa bir dahakinde yumruğu yersin." Diyerek de nazikçe onu tehdit ettim.

Ben kapıdan çıkarken gülen o sesi geldi: "Tamam, tamam. Merak etme. Mecbur kalmazsam belki bir daha olmaz."

"Aptal şey..." diye mırıldandım ve istemsizce gülümsedim. Gülümsememle beraber duraksadım ve başımı iki yana onaylamaz gibi sallayarak eve girdim.

Nevralar birkaç saat sonra gitmişlerdi. Onlar gidince anneme toparlamada yardım etmiş ve ardından odama çekilmiştim. Kendimi yatağıma bırakmış ve ardından kendimi uykuya teslim etmiştim.

Dalgaların sesi kulağımı dolduruyordu. Güneş batmak üzereydi. Gökyüzü kırmızıya boyanmıştı. Amaçsız ve anlamsız bir şekilde yürümeye devam ediyordum. Sanki her şeyi unutmuştum o an. Fakat birden arkamda bir ses duyuldu;

"Güneş!" Bu kişi Buluttu. Onu fark etmemle istemsizce gülümsedim. Sanki şuan ben kendimi kontrol edemiyordum. Yavaşça bana doğru yürümeye başladı. Üzerinde bol, beyaz yazlık bir gömlek vardı. Bana gülümsüyordu.

"Neden buradasın? Gitmen gerek." Gökyüzünü işaret ettim. "Bak güneş batıyor..."

Sırıttı ve kollarını bana sardı. Ardından gözlerini gökyüzüne çevirdi. "Benim güneşim asla sönmez."

"Neden?"

Bana döndü. Gözlerimin içine baktı. İçim ısındı o an... "Çünkü sen varsın Güneş. Sen benim güneşimsin. Karanlıkta kalsam daima beni parlatacak tek kişi sensin, soğukta kalsam da beni daima ısıtacak tek kişi de sensin..." Sustum. Konuşamıyordum sanki. Neler diyordu Bulut böyle? O sırada yavaşça dudaklarını bana doğru yaklaştırmaya başladı. "Seni seviyorum Güneş..."

YAZ AŞKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin