Günümüz
Uzun bir süre aynı yerde yalnız başına kalınca delirmek normaldir,
özellikle adınızı dahi hatırlamıyorsanız.Uzun zaman önce gözlerimi hiçbir şey hatırlamaz halde bu ormanda açtım.Belki geçmiştir yüz,belki beş yüz.Saymayı uzun zaman önce bırakmıştım.
İlk yılımda burayı tanımaya çalışmıştım.Hayvanlar vardı,göl vardı, oldukça berrak ve temiz.Vahşi yaratıklar vardı, bana saldırmıyorlardı. Yiyecek vardı, meyveler, mantarlar, yenilebilir otlar.Ama insanlar yoktu.
Beşinci senemi doldurduğumda garip birşey yaşadım. Fırtına çıkmıştı, inşa ettiğim küçük evimde saklandım. Ne yazık ki hiç erzak ya da temiz su almamıştım. Bu fırtınalar en az 3 hafta etkisini yitirmezdi. Açlığa belki dayanabilirdim ama susuzluğa çare yoktu. Dışarı çıkmak ise ölüme yürümekle aynı şey sayılırdı. Elimden bir şey gelmez halde sığınağımda bekledim. 1 gün geçti, 1 hafta geçti, 1 ay geçti...ölmemiştim.
Acıkmayı bırak susamamıştım bile.Garipti, çok garipti.Umursamadım, fazla düşünmemeliydim.Düşünürsem delirirdim...Ellinci senemde yiyeceğe ya da suya ihtiyacım olmadığını farketmiştim.Bir şey daha farkettim, yaşlanmıyordum. Normal bir insanın elli yaşında çoktan teninin buruşması, kamburlaşması, ağrılarının başlamış olması lazımdı. Bense hâlâ yirmilerimde, yani buraya düştüğüm anda olduğum yaştaki gibi görünüyordum.Neden yaşlanmıyordum? Zaman burda duruyor muydu? O zaman neden hayvanlar büyüyüp ölüyordu?
Yüzüncü senemde, bir asır geçtiğinde sonunda farketmiştim. Ölümsüzdüm. İnsanların uğruna yapmayacağı şey olmayan bu güç bana lanetti. O günden sonra saymayı bıraktım.
Şimdi işte burdayım.Belki geçmiştir bin yıl ama ben hâlâ burdayım. Ve evet aklımı kaçırmama çok az kaldı gibi hissediyorum.Yoruldum artık. Bir insan yüzüne muhtaç kalmıştım. İroniktir ki hiçkimseyi hatırlamıyordum, kendi adımı bile. Sahi, ben neden hiçbir şey hatırlamıyordum?
Asırlar geçti diye değil hayır, buraya düştüğüm gün hâlâ dün gibi aklımda...ama neden herşeyi unutmuş halde geldim ben buraya?
Sorgulama, sorgulama ki son akli dengeni de bu şekilde kaybetme.
Bunları aklımdan uzaklaştırıp sessizce göle doğru adımladım. Soğuk su tenime değdiğinde üstüme bir ürperti yayıldı. Beyaz elbisemin altındaki tüyler diken diken oldu.
Kendimi soğuk suya teslim ettim ve derine daldım. Eğer hala ufacık da aklım başımdaysa bu suyun eseriydi. Yüzmek beni rahatlatıyordu. Düşüncelerimi benden uzaklaştırıyordu. Huzur diye bir şeyi bana tanımlayın deseler şüphesiz suyu gösterirdim. Su güzeldir, güzel olduğu kadar delirtir de insanı...
Siyah dalgalı saçlarım su yüzünde süzülüyordu.Mor gözlerimi yüzeye diktim. Bi hareketlenme vardı...bekle, burda kimse olmazdı ki?
Aceleyle yüzeye çıkarken içimden bir hayvan olmaması için dua ediyordum.Nolur..nolur biri gelmiş olsun...
Yüzeye çıktığımdaysa gördüğüm manzarayla neredeyse dilim tutulmuştu.Yüzeyde biri vardı, bir insan vardı.
Sarı saçları gözlerini örtüyor, kaslı vücudu yerde hareketsiz yatıyordu.Yakışıklı bir erkek yalnız ormanımda yerde uzanıyordu.
Anın şokundan çıkıp aceleyle insana doğru adımladım.Yanına ulaştığımda nabzını dinledim, atıyordu. Güzel, yaşıyordu. Saçlarının ve vücudunun ıslaklığını farkettim. Su yutmuş olabilir miydi?