"Keşke Sevilmek, Sevmek Kadar Kolay Olsa" (v)

62 8 2
                                    

Gazel 6 yaşında..

Bazı anneler kızlarının ilk nefesidir. Ama benim annem nefesimi kesmekten başka hiç birşey yapmadı.. Ah anne! Diğerlerinin annesi gibi bana değer verseydin ne olurdu.
     B'enim annem bana Almanca'dan başka birşey öğretmedi. Kendine vakit ayırmaktan beni görmüyordu bile.
Annem az bir zaman evvel babamla beni terk edip başka bir adamla gitmişti.

Gazel annesi gittikten sonra zar zor toparlamıştı. Babası onu hep annen gelecek diye avuturdu, fakat annesi gelmeyecekti..

Evleri iki katlıydı. Gazelin odası üst katta bir oda bir banyonun bulunduğu kattaydı. Bir gece yarısı Gazel yatakta gözlerini açtığında susuzluk hissiyle uyandı. Su almak için hep yanında gezdirdiği sarı saçlı, mavi gözlü, pembe elbiseli bebeğiyle yatakta doğruldu. O bebeği bırakmıyordu çünkü annesinin Gazel'e aldığı ilk ve tek oyuncağıdı. Onun değeri paha biçilemezdi.. Çıplak ayakları yere bastığında üşüme hissiyle irkildi fakat buna pek aldırış etmedi. Basamaklardan tek tek inerek mutfağa doğru yürümeye başladı. Babası ise alt katta bulunan yatak odası, mutfak ve salonun bulunduğu zemin kattaki odada uyuyordu. O odada çok dayaklar yendi, çok işkenceler çekildi.. Fakat o işkencelere hep susuldu. Babasını uyandırmadan su almak için odanın önünden geçerken parmak uçlarında yürüyordu. Mutfağa gitti. Yemek masasının sandalyesini tezgaha doğru yaklaştırarak dolaptan bardak aldı. Bardağı alıp dolabı kapatmaya yöneldi ve dolabı kapattıktan sonra mutluğun yanındaki arıtma musluğundan su doldurdu. Kana kana içti suyu. Mutfaktan çıktığında odasına dönmek için yine parmak uçlarında yürüdü. Hiç olmayan birşey oldu. Normalde hiç bakmadığı babasına o gece bakmak istedi ve odanın kapısı yavaşça açıp içerideki manzaraya baktı. Babası daha önce hiç yakmadığı abajuru yakmıştı, etrafa ışık saçıyordu. Neden bu gece hiç olmayan şeyler oluyordu? Ama abajurden önce göze çarpan birşey daha vardı.

    Tavanda ip, ucunda asılı olan babası.. Babasının gözleri hiç kırpmamak üzere açıktı.

Gazel başta bu olanlara anlam veremedi sonradan babasının uyuyakaldığını düşündü. Babası uyumuyordu. "Babacım uyuyor musun?" dedi cılız bir sesle küçük kız çocuğu. Babası ölmüştü fakat o bunun farkında değildi. "Ama gözlerin açık böyle uyuyamazsın ki, demek benimle oyun oynuyorsun. Anladım şimdi." Oyun oynamıyordu. Babasının yanına yaklaştı ve ona dokundu, vücudu buz kesmişti. "Babacım sen çok üşümüşsün ama." Küçük yüreğindeki merhameti kendinden büyüktü. Hemen babasının üzerini örtmek için kapının arkasında asılı olan şala zıplayıp eliyle aldı. Yatağın yanına devrilen sandalyeyi güç bela kaldırıp babasının yanına sürükledi. Sandalyenin üzerine çıkıp babasının üzerine şalı nazikçe bıraktı. Sonra sandalyenin üzerine oturdu. Babasıyla konuşmaya başladı.

Kendi kendine konuştuğunu bilmiyordu. Baban seni duyamaz, baban seni duyamaz, baban seni... "Babacım ben bu oyundan sıkıldım. Hem sende üşüdün hadi in birlikte uyuyalım saat çok geç oldu." Bir süre cevap bekledi, fakat o cevap hiç gelmeyecekti. Gelmeyen cevaba karşılık "Peki babacım seni kırmayacağım böyle uyuyalım, gel bebeğim babam böyle uyumak istedi onu üzmeyelim." dedi ve ellerini babasının asılı vücudunun altında kalan bacaklarında doladı.
  Sabah uyandığında sesler geliyordu. Gece babasına sarılıp uyumuştu, fakat şimdi babası yanında yoktu. Teyzesinin evindeydi. Bu onu oldukça ürkütmüştü. Babasını aramak için yataktan kalktı. Bu ev müstakil tek katlı bir evdi.  Odanın kapısını araladığında tam karşıdaki büyük salonu gördü, büyük bir kalabalık ağlıyor bazıları da helva yiyorlardı. Gazel buna anlam verememişti. Kafasındaki birçok şeye anlam veremediği gibi. Neden ağlıyorlardı? Neden başkasının evindeydi? Babası neredeydi? Çok şey kurmuştu kafasında.. Araladığı kapıdan çıkmak için kapıyı iyice açmıştı kapı gıcırdayınca teyzesi başına aldığı beyaz tülbentle yanına gelmişti. "Ne oldu Teyzecim? Neden uyandın sen?" diye merakla sordu teyzesi Gazel'e "Teyze babam nerde? Biz dün gece onunla oyun oynuyorduk. Ben babamın yanında uyudum. Şimdi neden burdayım?" Teyzesi cevap vermeye cesaret edemedi.

Küçücük kız çocuğuna babasının öldüğünü nasıl söyleyebilirsin ki?

Gazel teyzesini elleriyle sarstı. "Teyze cevap verir misin?" Teyzesi sarsıntıyla deprem olmuşçasına kendine geldi. "Gazel odaya geçelim Teyzecim." Açık kapıdan odaya doğru girdiler. Girerken görenler kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. "Şimdi o kadın nasıl söylesin çocuğa babasının annesini ondan daha çok sevdiğini, kızını arkada bırakıp annesinin peşinden ölüme gittiğini? Hem öksüz hem yetim kaldı. Yazık küçücük kız çocuğuna." Babası annesini Gazel'den çok seviyordu. Herşeyi göze alıp onu hiç sevmeyen bir kadının, annesinin arkasından gitmişti. Gazel ile teyzesi odaya geçip Gazel'in demin yattığı yatağın üzerine oturdular. Teyzesi nasıl açıklayacağını bilmeden direkt konuya girdi. "Gazel baban öldü."  Bu ses küçük kız çocuğunun beyninde yankılandı.

Baban öldü, baban öldü, baban öldü.. Bu ilk yıkılışı değildi ama Gazel'in, yine toparlardı. Fakat bu farklı bir yıkılıştı. Bu sefer enkazın en dibini gördü. Çıkmak mümkündü, önemli olan o enkazı gördüğü ilk anki korku, üzüntü, yaşanmışlıklardı..

"Ne?!" korkuyla bağırdı Gazel. Olduğu yerde çırpınmaya başladı. "Hayır yalan söylüyorsun. Babam ölmedi, yaşıyor. Biz dün gece onunla oyun bile oynadık değil mi bebeğim? Babam üşümüştü ama ben onun üzerini örttüm." Peluş bebeğine sorular sorarken gözünden damlalar akıyordu. Teyzesinin de aynı şekilde.. Bir yandan Gazel'i sakinleştirmeye çalışıyordu. "Gazel daha miniciksin bu kadar yük sana ağır gelir." diye yakındı teyzesi. Kendini avutmayı bırakıp Gazel'e döndü. Hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Aradan on beş gün geçti. Gazel'in acısı hâlâ çok tazeydi, içi acıyordu. Tek kardeş olmanın avantajı sadece burada yoktu.. Ne ona destek olacak abi, ne de ablası vardı. Tek başına altı yaşında iki karışlık omuzlarına ağır yükler verdiler. Hem de hiç sormadan, sorgulamadan.. Gazel ara ara teyzesi ve eniştesinin kavgalarına kulak misafiri oluyordu. Bir sabah eniştesi "Bu çocuk bu evden ne zaman gidecek?! Gönder artık şunu. Ben kendime baktım bir de bu besleme kaldı öyle mi? Yok öyle yağma gitsin halası baksın. Bende bu çocuğa verilecek tek kuruş yok." diye yine söylenip duruyordu teyzesi de Gazel duymasın diye onu susturmaya çalışıyor, onu ikna etmeye çabalıyodu. "Bağırmasana çocuk duyacak şimdi. O bana ablamın emaneti ben nasıl kıyarım sokağa atarım bu çocuğu ne olur bizimle yaşasa, sofraya bir tabak fazla koysam?" diyordu teyzesi eniştesine. "Ben son sözümü söyledim bugün işten geldiğimde bu çocuğu görmek istemiyorum. On beş gün boyunca yeterince katlandım zaten. Fazla bile dayandım." dedi ve kapıyı çarpıp evden çıktı. Onlar kahvaltı masasında kavga ederken Gazel eniştesinin çıktığını anlayıp odanın kapısını açtı ve teyzesinin yanına, mutfağa ilerledi. Teyzesi Gazel'i görüp gülümsedi. Gazel tepkisizce onun yanına sokuldu. "Benim yüzümden mi kavga ediyorsunuz?" dedi masumca. Teyzesi kaşlarını kaldırarak kafasını iki yana salladı. "Hayır canım. Seninle bir alâkası yok bunları düşünme." dedi. Gazel sahte gülümsemesiyle onay verecek şekilde kafasını salladı. Yapacak başka birşey yoktu çünkü.. Olanların kendisi yüzünden olduğunu biliyordu, eniştesinin bu evde Gazel'i istemediğini de.. Teyzesi Gazel'e eliyle masayı işaret ettiğinde kahvaltı sofrasını gördü. Ama midesine taş oturmuşcasına tok hissediyordu. "Ben yemeyeceğim teyze. Aç değilim." Aç olmadığını açıkça söyledi teyzesine, "Ama canım benim on beş gün oldu ağzına tek lokma almadın. Böyle giderse hastanelik olacaksın."
                                             •
Babam öldü bu dünyanın en acı cümlesiydi.
Babam öldü bu dünyanın en acı şeyiydi.. 

                           DEVAM EDECEK..

Tesadüfleri Sever Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin