Jisung'dan
Felix ile ikimize kahve yapmış ve bu Minho olayını anlatmak için Seungmin'i de aramıştık. Felix ile Seungmin birbirlerini tanımıyor ama biliyorlardı. "Abi bu ne böyle lan? Ne ara Yeonjun da bundan hoşlandı? Ne ara böyle oldular?"
"Bizde bir bilsek işte Seungmin." dedim burnumu çekerek. "Biliyor musun? Ben Yeonjun'un gerçekten sevdiğine inanmıyorum. Bir iki güne bırakır Minho'yu." dedi. Felix ise hemen atılarak "Moral bozmak istemiyorum ama gerçekleri söylemem lazım." dedi ve ekledi.
"Yeonjun'un nasıl biri olduğunu biliyorum ve Seungmin'in dediği gibi çok uzun ilişki insanı falan değil ama Minho'ya karşı bir farklı gibi."
Felix'e hemen bir bakış atıp "Cidden mi?" dedim istemeden. Sessiz söylemiştim ama sanırım ben öyle sanıyordum çünkü Seungmin dediğimi duymuş ve "Kafana taktığın kişiye bak Jisung. Keşke başından beri böyle olmanı engelleseydim." dedi. "Senlik bir şey yok Seung. Benim Minho'ya daha önce açılıp her şeyi anlatmam lazımdı." Böyle demem üzerine Felix elini sırtıma koyarak konuşmaya başladı.
"Geçmişe dönerek daha fazla üzülmeye gerek yok bence Jisung. Onu unutup hayatına devam etmen gerekiyor. Ona takılı kalamazsın."
Ellerimi kafamın etrafına koyup "Beni sevse ne olurdu ki sanki? O serseri çocuktan daha mı kötüyüm? Çirkin miyim? Niye sevmedi beni? Niye?" diyerek ağlamaya devam ettim. Seungmin hemen araya dalarak "Saçma sapan konuşma Jisung! Minho gibileri anlamazlar güzel sevmeyi, hep böyle serserilere falan aşık olurlar işte. Hem iyi ki de kurtulmuşsun yoksa senin için daha kötü olacaktı. Bunu bil."
Felix de Seungmin'e hak verircesine kafasını salladı ve "Onun arkasından üzülüp kendini yıpratıyorsun Jisung. Hem belki hayatında Minhodan daha iyileri olucak ve sen şuan bu halde iken onları red edeceksin. Yapma bunu lütfen."
Kafamı kaldırıp Felix'e baktım. "Haklısın ama olmuyor işte. Sizde beni anlayın lütfen." dedim. Hepimiz arasında bir sessizlik çökmüştü. Sadece benim hıçkırıklarımın sesi duyuluyordu.
***
Yaklaşık bir yarım saat önce Seungmin işinin olduğunu söyleyip telefonu kapatmıştı. O kapadıktan sonra zaten Felix de geç olduğunu söyleyip ayaklanmıştı. İlk başta gitmesini istememiştim ama annemin gelmesine az kaldığını görünce fazla ısrar etmemiştim. Zaten de Felix giderken annemle karşılaşmışlardı. Aralarında küçük ve tatlı bir sohbetten sonra Felix gitmiş ve annemle başbaşa kalmıştık.
Şişkin gozlerimi tabii ki de fark etmişti, etmemesi mümkün değildi zaten. Moralimin bozuk olduğunu falan söyleyip geçiştirmek istemiştim ama annem bu aralar hep böyle olduğumu söyleyip kaçmamı engellemişti.
Saat 1-2 sularına kadar annemle konuştuktan sonra bir şekilde annemi ikna edip yarın okula gitmemem konusunda anlaşmıştık. Tıpkı Minho'nun dediği gibi.
"Çok kötü hissersen kendini de yarın gelme."
Felix'den
Jisung'un yanından ayrılıp sokakta yürürken telefonumun çalması ile elimi cebime atmıştım. Arayan kişiyi görünce vakit kaybetmeden telefonu açtım.
Durgun bir sesle "Alo?" dedikten sonra karşı taraf konuşmaya başladı. "Fazla uzatmayacağım Felix. İstediğin her şeyi birebir uyguluyorum ama bir sıkıntımız var." demesi ile duraksadım. Kafamda binbir şey dönerken tekrar konuştu.
"Bu benim kârım olan kısmı tekrar gözden geçirmek istiyorum. " demesi ile derin bir nefes verdim. "Bu muydu yani? Bende kötü bir şey oldu sandım." Karşımda ki ses bir anda yükseldi ve "Daha ne olabilir Felix?!" dedi ve bana ardı ardına kesilmeyen küfürler beraberinde bağırmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I don't wanna be your friend {Minsung}
Fanfiction"Arkadaşız sadece Jisung. Bu hareketler ne böyle?" "Arkadaşın olmak istemiyorum Lee Minho. Aşığım sana. Anla bunu artık." Angst.