Duyduklarıma karşı büyük bir şok geçirmiştim. Ne yani hepsi plan mıydı bunların? Daha fazla orda durmayıp sessiz ve bir o kadar da hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Zil çaldığı için koridorlarda bir tek derslerine giden öğretmenler vardı.
Nefes nefese sınıfın kapısına geldiğimde hocanın girmediğini umarak kapıyı açtım. Herkesin kendi halinde takıldığını görünce istemsizce tuttuğum derin nefesi verdim.
Minho'nun yanına gittim ve oturdum. Tabii ilk konuşmaya başlayan Minho olmuştu. "Sabah nerdeydin Jisung? İyi misin?" "İyiyim Minho sadece uyuya kalmışım. " dedim bende hemen. "Neden nefes nefesesin peki lan?"
"Derse yetirmek için koşarak geldim de." dedim ve onun konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Teneffüste bir yere gitme. Acil konuşmamız lazım." Dediğim gibi de zaten hoca sınıfa girmişti.
***
Minho'yu zil çalar çalmaz kolundan tutmuş ve dışarı çıkartmıştım. Her zaman oturduğumuz yere gitmiştik. "Niye geldik buraya Jisung? Ne konuşacağız bu kadar acil?" İlk önce derin bir nefes alıp kendimi hazırlamıştım. Acaba söylememeli mıydım? Emin değildim ama en sonunda çelişkiden çıkıp konuşmaya başladım.
"Yeonjun'dan hemen ayrılman gerek Minho." Yavaş yavaş söylemem onun için daha iyi olurdu. "Ne saçmalıyorsun Jisung?" dedi kendini savunmaya alarak. "Yeonjun seni gerçekten sevmiyor Minho. Bu sadece oyun, seni kullanıyor."
"Saçmalamayı kes Jisung! Yeonjun beni gerçekten seviyor, bunu biliyorum!" dedi. Bu ani yükselmesi beni serseme döndürmüştü. Minho ben daha bunu atlatamadan bağırmaya devam etmişti.
"Yeonjun ile alıp veremediğin ne bilmiyorum ama bu işi daha fazla uzatma Jisung. Tamam olabilir diye göz yumdum şuana kadar ama bu da fazla oldu artık."
Dedi ve son kez bana bakıp gitti. Bense sadece arkasından baka kalmıştım. Bu kadar ani bir şekilde tepki göstereceğini düşünmemiştim.
Oturmaya bile yeltenmediğimiz banka çökmüştüm. Ellerimi kafamın iki yanına alıp sakinleşmeye çalıştım.
Keşke söylemeseydim. O lanet cümleler keşke ağzımdan çıkmamış olsaydı.
Bir anda kontrol dışı sanki boğulacakmış gibi nefesler almaya başlamıştım. Kalbim hızlı atmaya başlamış ve başıma fena bir ağrı girmişti.
Kafamı kaldırıp daha iyi nefes almak için ellerimi de kafamdan çekmiştim. O sırada tam seçemediğim birinin bana doğru koşarak geldiğini fark ettim. Gözlerimi kısarak kim olduğunu anlamaya çalıştım ama bu sadece her şeyi daha fazla bastırmıştı. Neden olduğunu anlamadan gözlerim bir anda kararmıştı ve en son duyduğum Felix'in "Jisung!" diye haykırışlarıyla beraber kendimi bir hiçliğe bırakmıştım.
***
Gözlerimi açtığımda hastane duvarları ile karşılaşmıştım. En son ne yaşadığımı hatırladığım için buna şaşırmamıştım. Kafamı hafifçe sağıma doğru çevirince annemi görmem içimi rahatlatmıştı. Annem uyandığımı görünce hemen oturduğu yerden yanıma gelmiş ve "Jisung, oğlum? Nasıl hissediyorsun? İyi misin?" diye soru yağmuruna tutmuştu beni.
Sorularına cevap verdikten sonra hemen doktoru çağırmıştı. Doktorda annemle aynı sorulari sorduktan sonra bir tekrardan muayene edip serum bitince gidebileceğimi söylemişti.
Serum yarım saat sonra bitmişti. Annemle zaten fazla olmayan eşyalarımı toplayıp eve gelmiştik. Hastanede yatmam yetmemiş gibi eve gelir gelmez tekrar uyumuştum.
***
Sadece bir saatlik uyumamınsabahı bulduğunu bunu sadece alarmın çalması ile anladım. Kafamda yoğun bir ağrı ile kalkdım. Sanırım verilen ilaçlar yüzünden diyerek banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım.
O lanet okula gitmek hiç istemiyordum ama bugün cuma olduğunu kendime hatırlatarak okul kıyafetlerimi giymeye başladım. Hızlıca giyindikten sonra mutfağa gittim.
Masanın üstünde bir bardak meyve suyu ve bir sandviç vardı. Bir de annemden küçük bir not. Hemen göz ucu ile saate bakınca fazla vaktim olmadığını fark ettim. Meyve suyundan büyük bir yudum alıp sandviçi elime aldım ve kapıya yöneldim.
Sandviçi ağzıma koyup ayakkabılarımı giydim ve çantamı alıp çıktım. Alelacele apartmandan çıkıp sokakta yürümeye başladım. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Çünkü bu otobüsü de kaçırırsam bir saat daha beklemem gerekiyordu ve ben bunu göze alamazdım.
Yazar'dan
Lee Minho içinde bir huzursuzluk ile yürüyordu. Şuan yanında olduğu aşık olduğu çocuk gerçek Han Jisung'un dediği gibi onu kullanıyor muydu acaba? Han Jisung haklı mıydı?
Kafasındaki bu tartışmaya dayanamadı ve konuşmaya başladı. "Yeonjun, beni gerçekten seviyorsun değil mi?" dedi yürürken bir anda durarak. Çocuk Lee Minho'nun dediklerine şaşırmıştı. Neydi bu birdenbire? "Saçma sorular sorma Minho. Hem sen benim aşkımdan şüphe mi duyuyorsun yoksa?"
Tek çaresi buydu. Ters psikoloji yaparak gerçeği gizlemekti. Lee Minho hemen kafasını olumsuz anlamda salladı. "Hayır tabii ki ama sadece emin olmak istedim."
"Neyden emin olmak istedin Minho? Basbayağı şüphe duyuyorsun benden işte." dedi kendini savunmaya alarak. "Hayır Yeonjun, gerçekten öyle değil. Ben sadece... Jisung dün bana bir şeyler söyledi, ondan sonra kafam karışmaya başladı."
Choi Yeonjun derin bir nefes aldı ve siyah saçlarını geri atarak önüne gelen saçları çekti. "Ben sana demedim mi Minho? Uzak dursana o salaktan. Kafanı karıştırmaktan başka bir bok yaptığı yok. Şimdi de gelmiş ilişkimizi yalan yanlış şeyler söyleyerek bozmaya çalışıyor. İlgi istiyen oruspunun teki Han Jisung. Yıllardır nasıl arkadaş kaldın aklım almıyor gerçekten."
Lee Minho bir şey diyemeden yürümeye başladı Choi Yeonjun. Gerisinde kalmamak için hemen kendini topladı Lee Minho. Kafası daha da karışmıştı. Han Jisung'un dediklerini ve yaptıklarını bir gözünün önünden geçirdi. Evet Choi Yeonjun haklı olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I don't wanna be your friend {Minsung}
Fanfic"Arkadaşız sadece Jisung. Bu hareketler ne böyle?" "Arkadaşın olmak istemiyorum Lee Minho. Aşığım sana. Anla bunu artık." Angst.