1

81 12 7
                                    

Parmaklarımı gitarın tellerinde gezdirdim. Çalmam gereken şarkıyı hatırlamıyordum. Pelin'e bunu belli etmemiştim. Sorumsuz davrandığım için beni azarlamasını istemiyordum. Eğer söyleseydim de bunu ilk yapışı olmazdı. Aramızda en ciddi olan oydu. Genelde hepimizi derleyip toparlar, sahneye çıkacak hâle getirirdi. O olmasa küçük grubumuz çoktan okul yıllığının tozlu sayfalarına gömülmüş olurdu eminim.

"Hatırlamıyorsun!"

Kollarımı gitarla beraber havaya kaldırdım. "Teslim oluyorum, unuttum."

Kerem, elindeki bagetleri bırakırken söylendi. "Öf Didem."

Ben Didem. Didem Yaldız. Benim küçük dünyam provalar, sınavlar ve uyumaktan ibaret. Bir de şu sinir bozucu arkadaş grubu... Hayır, onlardan nefret etmiyorum. İyi ki varlar. Ama okulla provaları aynı anda yürütmek benim için çok zor ve onlar bunu kusursuz şekilde yapabiliyor. Böylece göze batan tek kişi ben oluyorum.

"Sınavım vardı." Dedim mahcubiyetimi göstermeden savunmaya geçerek.

"Çalıştın mı?"

Gitarı kucağıma alıp arkasına saklandım. İşte buna verecek bir cevabım yoktu. Pelin bana acımadan devam etti.

"Ne yaptın peki tam olarak?"

"Uyuyakalmışım." Dedim bütün sevimliliğimi takınarak.

Kerem, güldü. "Hangisini yapacağıma karar vermeye çalışırken ikisini de yapamadım, demek istiyor."

Ofladım. "Yarına kadar bunu halletmemiz gerek. Bu defa 'sınavın' olmasa iyi olur."

İsteksiz şekilde cevap verdim. "Peki."

Kerem, daha yumuşak yaklaşıyordu. İyi ki vardı. "Sen çık o zaman, biz de biraz kalıp çıkarız."

Pelin başıyla onu onaylayıp sandalyesini düzeltmek için arkasına döndü. Ona kötü kötü bakıp dil çıkardım. Kerem yine hafifçe güldü. Pelin yeniden sandalyesine yerleşirken ikimiz de ciddi görünmeye çalıştık. Gitarımı kılıfına koymak için kalktığımdan benim işim daha kolaydı, Pelin'e sırtımı dönmüştüm. Kerem zor da olsa düz bir ifade takınmış, o ifadeyi korumaya çalışıyordu.

Gitarı sırtıma takıp çantamı elime aldım. "Size kolay gelsin." deyip tek hamlede sahneden atladım ve konferans salonundan çıktım.

Çantam oldukça ağırdı. Ders programını kim düzenlediyse ona söverek okulun karşısındaki durağa kadar yürümeyi başardım. Elim acıyordu. Ama çantayı sırtıma takarsam gitarı hiç taşıyamazdım. Durup soluklanmak için çantayı ayaklarımın dibine bıraktım. Sırtımı arkamdaki duvara yasladım. Daha çok yolum vardı ve bu gidişle uzun sürecek gibi duruyordu.

"İyi misin?" Bakışlarımı yerden kaldırıp benimle konuşan kıza yönelttim. Gözlerim bedenini aşağıdan yukarı doğru süzdü. Önce kalın topuklu botları girdi görüş açıma, ardından dizinin biraz üstünde biten elbisenin eteği ve son olarak pek de derin olmayan ama oldukça etkileyici göğüs dekoltesi... Üstündeki elbise ve bottan oldukça uyumsuz spor bir kapüşonlu hırka giymişti ve hırka elbisenin eteğinden uzundu. Üstündeki hırkadan tanıdık bir koku yayılıyordu. Varlığını hatırlatmak için sahte bir öksürükle boğazını temizledi.

"İyiyim." Gözleri de vücudu kadar güzeldi. "Teşekkür ederim." Saçları omzuna geliyordu. Dümdüz ve simsiyahtı. Kusursuz muydu bu kız?

"Evin uzak değilse taşımana yardım edebilirim." Muhtemelen saate bakmak için telefon ekranını açtı. "Otobüsümün yarım saati var."

"Zahmet etme."

"Evin ne kadar uzaklıkta?"

'bilmem' der gibi dudağımı büktüm. Bakışları dudaklarıma indi. "10-15 dakika."

Gözlerini dudaklarımdan çekmeden konuştu. "Güzel."

Eğilip çantamı aldı. Elini yol verir gibi öne uzattı. "Yolu göster."

Beraber hızlı ama aceleci olmayan adımlarla yürümeye başladık. "Teşekkür ederim, umarım benim yüzümden otobüsünü kaçırmazsın."

"Önemli değil, yenisini beklerim. Bu arada adım Ezgi."

"Didem."

"Memnun oldum Didem." Gülümsedi. "Adının anlamını biliyor musun?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır. Hiç merak etmedim."

"Dide, göz demek." Kaşlarım kalktı. "Eskiler birbirine sevgilim yerine gözüm de dermiş. O tarz bir anlamı var. Çok güzel, değil mi?"

Ne diyeceğini bilemeyerek gülümsedim. "Teşekkür ederim." Gitar kılıfının kolunu düzelttim. "Nereden biliyorsun bunları?"

"Annemin adı da Didem, oradan biliyorum."

"Ne güzel." Kısa bir sessizlik oldu. Konuşmanın devam etmesini istiyordum. Kız hoşuma gitmişti. "Her gün buradan geçiyorum, seni daha önce görmemiştim."

"Buralarda bir dershaneye yazıldım. Artık sık göreceksin."

Bu da hoşuma gitmişti. "12. sınıf mısın?"

"Hayır, 11. Şimdiden başlamam gerekiyordu, geçen senelerden çok fazla eksiğim var." Gelecek kaygısından dolayı olduğuna emin olduğum bir iç çekti. "Sen peki, kaçıncı sınıfsın?"

"12."

"Dershane?"

"Yok. Vaktim yok." Dedim gitarı göstererek. "Açıkçası kazanmak istediğim bir bölüm de yok."

"Farklı yollardan aynı şeyi yapıyoruz."

"Nasıl?" Aynı şeyi yapmadığımız açıktı. Ben boşlukta süzülüp rüzgar beni nereye iterse oraya gidiyordum. O ise geleceği için bir sene önceden çabalamaya başlamıştı.

"Tutkularımızın peşinden gidiyoruz."

Gülümsedim. Bunu duymak iyi hissettirmişti.

"Hangi bölümü kazanmak istiyorsun?"

"Mimarlık."

"Cidden sıkı çalışman gerekiyormuş." Güldü. Gülümsedim.

Telefonumu, gelen bildirimle cebimden çıkardım. Bakışlarım ekranda yazan isme kilitlendi. Gülüşüm soldu. Adımlarım durmuştu ama dünya etrafımda dönüyordu sanki.

"Didem? Bir sorun mu var?"

Cevap veremedim. Yutkunamadım. Telefonu tutan parmaklarım titriyordu. Düşmemesi için daha sıkı tutmaya çalıştım.

Yukarıdan gözüken bildirime tıklamadan aşağı kaydırdım. Evet. Yanlış görmüyordum.

Onun adıydı.

Gözlerinin MelodisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin