Ben küçükken normal bir aile hayali kurardım. Bildiğiniz şu dışarda ailesi ile birlikte oynayan çocuklar gibi...
-
Derin bir iç çektim. Eski evime veda etme zamanıydı sanırım. Burayı belki bana yaptıkları için belki de beni dışlayan ailem yüzünden nefret edebilirdim. Ama burada büyüyen çocuğu nasıl eş geçebilirdim ki? Hayır burayı sevmiyordum. Aslında en derin nefretlerimi buraya vermem lazımdı. Belki o günler benle konuşmaya bile çalışsalardı hani ne hissediyorsun diye... Belki beni de öz çocukları gibi sevselerdi. Neler olurdu merak ediyordum.
"Volkan gidiyoruz" Sesiyle son bir defa eskiden evim, 'sığınağım' dediğim yere, baktım.
Yine bunları yaşamaktan korkuyordum. Eskileri yaşamaktan... Tekrar yaşamak istemiyordum. Hayır, hayır onları tekrardan yaşamayacaktım. Sadece birkaç ay sonra reşit olacaktım.
Bavulum için kimsenin yardımcı olmayacağını bildiğimden açık olan, arabanın bagajı, bavulumu koydum. Ve bagajı geri kapattım. Arka koltuğa geçip sol cam köşeye oturdum. Arabanın harekete etmesiyle kulaklığımı kulağıma taktım ve yola baktım.
Çok bilindik olan bir Holding'ten geçerken gözlerimi kaçırdım. Nefes alıp geri verdim ve gözümü kapattım.
Bir süre sonra gözümü açtığımda bizden de büyük olan ev -ev demeye bin şahit ister.- önünde durduk.
Söylemeyi unutmuş olabilirim. Mahkeme sonuçlanmış ve olağan bir şekilde her çocuğun gerçek ailesinde kalmasını söylemişti. Tabii diğer aile ile bağlantıları kopartılmadan.
Arabadan inip bagajdan kendi bavulumu alırken, eski ailem ile biyolojik ailemin konuştuklarını gördüm gülerek. Yanlarında Ozan vardı. Ve resmen gören ev taşıyor sanacak kadar eşya vardı yanında. Sessiz bir şekilde yanlarına gittim.
"Ozan'cım bizi aramayı unutma"
"Kesinlikle haberdar et!"
Diye dram dolu sahnenin ardından biyolojik ailemden Eflal yani annem "Hoşgeldin Volkancım!" Diyip bana sarıldı.
Şokla ne yapacağımı bilemeyerek titreyen elimi cebime koydum çaktırmadan. "Öhm" Diyerek kasıtlı olarak öksürdüm. Kadın mahcup bir şekilde geri çekildi. Tatlı bir şekilde gülümsedi. "Ne yapayım her gün öz oğlum çıkmıyor ya." Diyip güldü ve elimde ki bavulu aldı. "Çok az değil mi?" Dedi Ozan'ın eşyalarına bakarak."Fazla birşeyler almayı sevmem." Külliyen yalan bu arada bunları kendi paramla almıştım...
Kadın güldü. Ve bavulu içeri götürmeye başladı. O sırada eski ailem de arabalarına Ozan ile binip buradan ayrıldılar. Eflal hanım bavulu taşırken Hasan bey hızla onun yanına gidip bavulu elinden aldı. Eflak hanımda söylenmeye başladı.Düşündüm de, belki bu ailede büyüyebilirdim. Mutlu olabilirdim. Belki ben Ozan'ın yerinde olabilirdim. Yada belki...
Gözlerimde sızı hissetiğim anda derin bir iç çektim. Ve ağlamam sanki bunu bekliyormuş gibi yok olmuştu lakin bana verdiği acı yok olmamıştı. Bu acımsı şeyde neydi böyle?
O an bu aileden korkmuştum.
Onlardan korkmuştum.
'Yanıma yaklaşmamalılar' Dedim içimden. O an kendime söz verdim. Bu aile benden nefret edecekti.
En mantıklısı da bu değil miydi zaten, kim tanımadığı birini isterdi ki dimi? Onlar birşey kaybetmeyecekti. Bende etmeyecektim.Eve girerken bir anda dondum. İlk defa kendimle çelişkiye girmiştim. Bir yanım yapma demişti. Ama niye? Zaten aile başında beni istemediğini söylemişti. Onları zaten tanışmadan kıran ben değil miydim? Öz ikizimi ağlatan ben değil miydim? Ben bir şerefsizdim. Duygusuz, kimseyi takmayan biriydim.
Hah! Sanki bu aile beni kabul edecekti.
Hayır etmeyecekti. Adım kadar eminim.
"Volkan?" Hasan yani öz babamın sesiyle gerçeğe döndüm. "Efendim?" Dedim kontrol edemediğim sesim boğuk çıkmıştı. "Iyi misin evlat?" Yüzümün alışık olduğu gülümseme yüzüme oturdu. "Niye iyi olmayayım ki?" Dedim masum bir şekilde.
Baba bir şaşırdı. "Yeni bir ortama geldin-" Derken elimi kaldırıp sözünü kestim. "Bu geldiğim yeni yeri umursamıyorum. Birkaç ay sonra reşit olacağım. O yüzden..." Elinde ki bavulumu aldım. "Şu birkaç aylık odamı görelim." Eflal anne şaşırarak "Bu söylenir mi-" Hasan bey beklemediğim bir şekilde gülümsedi. "Anlıyorum. Umarım fikrini değiştirebiliriz, odan ikinci katta soldan son oda." Başımı salladım ve odama doğru yürüdüm.Merdivenleri çıkarken evi incelemeyi de unutmuyordum. Ev sadeydi. Beyaz, gri tonları hakimdi. Duvarlarda birkaç tablo vardı, yerlerde de bitkiler. Kapıların üstünde ne odası neyin ne olduğu yazdığı için rahattım. Hangi odanın hangi oda olduğunu aklıma kazıyarak odama vardım.
Sol tarafta sadece üç oda vardı. Yanımda ki odaya bakınca Aras yazısını görünce nefes bıraktım. Keşke daha çok anlaşamadığım biriyle yan yana olsaydım. Karşımızda ki odanın ismi ise Yekta'ydı. Fakat ben Yekta'yı görmemiştim. O kimdi ve hangi abimdi acaba diye içimden alay ettim.
Odamın kapısını açıp, kapattım. Odam beyaz ve griydi. Aynı ev gibiydi. Hatta bir an misafir odası olabileceğini bile düşünmedim değil. Odanın ortasında bir yatak vardı. Sol tarafında dolap, diğer kalan sağ atarafta ise hem çalışma masası hemde tavana kadar kitaplık vardı. Burayı beğenmiştim, dile getirmeyecek olsam bile.
Bavulumu açıp bir avuç olan kıyafetlerimi dolabıma koydum. Kalan eşyalar benim yazdığım kitaplardı. Ortaokuldan beridir yazıyordum. Bana rahatlık veriyordu. Sakinleşme ve stres atma yöntemim gibiydi.
Tabii bunla çok dalga geçmişlerdi. O yüzden yazmayı azaltmıştım.
Yazdığım kitaplara hâlâ isim bulamamıştım. Benim tabirim ile isimsizler kitaplığı idi bura. Biraz ergence gibi gelse de isim, ben böyle konularda iyi olmadığımdan, fazla umursamamıştım.
Tabii isimsizler kitaplığı benim yazdığım kitaplarla dolmasa bile, burada olan birkaç kitapla gizlemiştim.
Odamı bitirmiştim. Ta da! Fazla eşyanızın olmaması arada iyi bir şeydi.
Boş vaktim olduğu için devam ettiğim, defteri alıp kalem çıkartıp yeni sayfaya içimden geleni yazdım.
Kapı tıklama sesiyle başımı kaldırdım. Hava kararmıştı. Ve zor görmekte olan gözüm etrafa bakındı ve defteri sakladı hemen. Kapıyı açtım. "Efendim?" Önümde Aras vardı. "Yemek hazır gel" Bana bakmayarak. "Geldim." Üstüme hırka alıp beni beklemeyerek merdivenlere yürüyen Aras'a yetiştim.
Sessizlikle yemek salonuna geldik. O direk bir yere oturunca boş kalan yere doğru yürüdüm.
"Anne orası Yekta abimin" Bu lafla durdum. "Şu an yok ama o gelene kadar yeni sandalye alırız yavrum gel şimdilik idare et" Dedi Eflal hanım. "Başkasının yerine oturmaya meraklı değilim." Dedim. "Dışardan söyleyeceğim." Diyerek telefonumu çıkarttım. "Otur ve yemeğini ye Volkan, Aras sende onu kışkırtma" İkimizi de uyararak Arda. "Daha dün gelen birini Yekta abimin oturduğu yere oturtmam!"
Hasan bey sinirle elinde ki çatalı masaya bıraktı ki ürktüm. "Aras ikizime saygısızlık ediyorsun özür dile bundan sonra senle konuşacağım cezanı vereceğim." Dedi ve çatalını geri alıp yemeğe döndü.
Bir anda etraf ölüm sessizliğine döndü yani bir çivi atsanız yere duyulurdu inanın. Herkes sessizce yemeğini yedi. Bende önümde ki yemeğe baktım. Çatalımı alıp titreyen ellerimi biraz olsun dizginleyerek bazı yemeklerden kendime azca koydum.
Tabağıma koyduğum yemekleri yerken Hasan beyden korktuğumu fark ettim. Bana da böyle ceza verecek miydi?
•••
bölüm umarım hoşunuza gider. yazamadığım için üzgünüm çok yogundum. seminerden çıktım yeni sınavdan falan geçtim. Tabii umarım gecerim.
her neyse nasılsınız? Bölüm hakkında ki eleştirilerinizi bekliyor olacağım. İyi geceler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Yarım Elma
Teen Fiction(Gerçek ailem, abiler klasiği lakin ana karakter erkek'tir.) Nefesim ağırlaşırken, gözlerim kapanıyordu. Rüyaydı ve fragmandı olanlar. Fragman o kadar yorucuydu idi ki bende artık kelebek olup özgürce uçmak istiyorum ama engelim vardı. Ama nasıl? Za...