''Sanıyorum ki hepiniz listeden notunuzu gördünüz. Sınav kağıdını incelemek isteyenler için bütün kağıtları masaya bırakıyorum. 10 dakika sonra tekrar geleceğim ve derse başlayacağız."
Esmer çocuk çantasındaki klasörleri çıkarmaya çalışan orta yaşlı adamı kınayıcı bakışlarla izledi. Bu hocanın yaptığı testler sonrasında gözle görülür biçimde omuzları kabarık dolaşması sinirlerini bozuyordu. İlk ders saatlerinde her konuyu öğrenciler arasında bölüştürmüş ve sınıfta sunum şeklinde anlatmak üzere ödev olarak vermiş, böylelikle de ders anlatma işini başından savmıştı. Ancak nedense çok umrundaymış gibi dersini alan bütün sınıfları daha ikinci haftadan değerlendirme testi adında bir sınava tabi tutası gelmişti. Yani işini düzgün yapmayarak Batuhan'ın nefretini kazanmayı fazlasıyla hak etmişti.
Genç çocuk küçük yaşlarında bile kendini haksızlığa uğramış hissettiğinde çıldırır, doğruluğu sağlayana kadar kesinlikle susmaz ve çoğunlukla, sözleriyle, karşısındakini bir daha ona karşı yanlış yapmaya cesaret edemez hale getirirdi. Kendince geçerli olan hukuku sağlamak için antipati toplamaktan, düşman kazanmaktan çekinmezdi.
Az önce, bütün okulun düşük aldığını bilmenin verdiği gururla sınav kağıtlarını sınıfa getiren hocayı da gereken yerlere bildirmişti elbette. Hem derslerde bir öğretim görevlisi olarak sorumlu olduğu konuları işlemediğini, hem de sınavlarda öğretim planının dışında birçok şey sorarak neredeyse bütün okulun döküldüğü bir not ortalamasına sebep olduğunu açıkça belirtmişti. Ancak şikayet ettiği liyakatsizliğin, sandığından çok daha alt basamaklarda başladığını bilmiyordu. Profesörün en üst kademedekilerle hatrı sayılır bir çıkar ilişkisi olduğunu, bu yüzden hiçbir yaptırım veya uyarıda bulunulmayacağını daha sonra sınıf arkadaşlarıyla sohbet ettiği sırada öğrenmişti.
Üstelik bulunduğu okul bir özel üniversiteydi. Yani üst kademedekiler, onları dilediğini yapmaktan alıkoyan pek az denetlemeye maruzdu. Bu durumda Batuhan dikkate bile alınmadığı bildiği dilekçesini yinelemedi, hatta isminin böyle bir şikayetle hocaya ulaşmadığına sevinmişti. Evet, haksızlığa tahammülü yoktu ama aptal da değildi. Oyunu kurallarına göre oynuyordu. Söz konusu öğretim görevlisi aleyhine bir dilekçe verildiğini bilse mutlaka sahibini öğrenir ve kafayı ona takardı. Hele bu Batuhan gibi yarı burslu olarak okuyan bir öğrenci ise, yıllarca dersinden geçirmemesi muhtemeldi. Üstelik Batuhan'ı geceleri uyutmayacak kadar büyük bir mesele de değildi bu, 2.yabancı dil dersi olarak ortalamaya etkisi de çok büyük değildi. 2 yarıyıl daha katlanıp kurtulacaktı Fransızca'dan. İdare edebilirdi.
Hoca sınıfı sınav kağıtlarıyla baş başa bıraktıktan sonra bıkkın adımlarla masaya ilerledi esmer çocuk. Kendi adının bulunduğu kağıdı incelemeye başlamadan önce bıkkınca iç çekti.
"Ne oldu? Gördüklerinden pek memnun değilsin galiba?"
Duyduğu sesle daha da bıkkınca nefesini verdi. En sevmediği ot yine burnunun dibindeydi, üstelik burada olmasının hiçbir sebebi yokken. Onunla aynı seçmeli derslere girdiği için biliyordu ki; normalde sınav kağıtları sınıfa gelince herkes puanını ve cevaplarını karşılaştırmak içibin masanın etrafında toplanırken, o hiç istifini bozmaz, kendinden emin bir şekilde yerinde oturmaya devam ederdi. Üstelik şimdiki Fransızca kağıtlarıydı, yani bu sınavdan 90'dan aşağı not almasının imkanı yoktu. Batuhan bu sevmediği otun, amfinin en üstünden en altına inmedeki amacının ukalalık yapmak olduğunu biliyordu.
Onunla muhatap olmak istemediğimi açıkça belirtmek için "İsmini en üstlerde gördüm." dedi.
"Kağıdımı kontrol etmeye ihtiyacım yok." Beklediği cevap da anında gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
losing ground // poybat
RomancePoyraz Batuhan'a takıntılıydı. Herkes takıntının neye dönüşeceğini bilir, değil mi? BXB +18