BÖLÜM|34❄︎CEHENNEM❄︎

30.5K 1.2K 587
                                    

Keşke kadar imkansız, kalemin ucuyla dökülen mürekkep kadar ebedi.

"Güzelim, bırak onu," dedi, sesindeki yumuşak dokunuşu özlem duyduğumu hissettim. "Karabiberi yumurtaya en son koyacaksın."

Ellerimin arasında döndürdüğüm karabiber kutusuna tehdit gibi süzerken, hayatımın bu anıları ilerde tebessümle hatırlamak için her zerresini kendime hapsettim. Ama mutlu olmamı istemeyen zalim bir fısıltı acı çekerek bu anının içinde sıkışacağımı söyledi. Oysa ben kararlıydım, güzel anılar biriktirecektim.

"Ispanaktan önce mi sonra mı?" diye sordum, tatlı bir şekilde. "Peki, pul biber niye ver? Onu da mı koyacağız ıspanaklı yumurtaya? Peki neden salça koyuyoruz? Bence salça yerine domates püresi koyalım, daha sağlıklı. Bu ne, yeşil yeşil? Hımm... nane koyalım mı şu yeşilliğin yerine?"

"Hanım'ım," dedi, dudaklarından dökülen sahiplenici harfler beni hissetmediğim duyguların kolarına atıyordu, nitekim kolarının arasındaydım. Beni kucaklayıp tezgahın üstünde, tam da kedimizin yanına bıraktığında. "Sen hele bir dur, otur prensesler gibi kocan sana hizmet etsin." Dedi.

Yalancı serzenişlerle gözlerimi kırpıştırdım, "Hani beraber hazırlayacaktık, ben prenseslik yaparsam beraber hazırlamış olmuyoruz ki," dedim.

Dudakları dudaklarımdan bir buse çaldığında gözlerindeki hoş bakışlarla ıspanakları ayıklama işine geri döndü, o an  kaldırıldığımı hissettim.

"Sen de ekmekleri kızartırsın," dedi, sesindeki ironi beni ayak altından çekmesi gerekilen çocuk gibi hissetirdi.

"Ee ama bu çok kolay," diye sızlandım. "Resmen beni çocuk gibi başından atıyorsun."

Toprak gözlerinden kurnaz bir bakış peydah olduğunda, beni kalp atışlarımı hızlandıracak kadar iştahla süzdü. "Sen yemeğin ana malzemesisin, hayatım," dedi, sesi bana olan açlığını fısıldıyordu.

"Sapıksın sen ya," dedim, sıcaklarken.

Kurnaz bakışlarını masumane tebessümüyle örterken, "Karıcığım sen yemeğin sevgisisin, sevgi katıyorsun," dedi, benim tek lokmalık ısırığım olacaktı, haberi yoktu. "Sen ne sandın ki?"

"Senin için pis, biliyorsun değil mi?" Dedim, kızaran yüzüm elimle yalpalamamak için kendimi zor tutuyorken tezgahtan indim. "İstesende artık yardım etmeyeceğim, hazırla bakayım." Dedim, yalancı kızgınlığım yanağıma konan dudaklarının teması kadar üzün ömürlüydü. "Ben biraz kodlamayla uğraşacağım, dün ilgilenemediğim bir kaç şey var."

"Kahve ister misin?" Dedi, daha ağırbaşlı bir sesle.

"Olur," dedim, zor yankılanan bir sesle. Sesindeki bu ağırlığı hoşuma gitmeye başladığımı fark ettiğimde saçlarımı karıştırdım. Kahve içerek dağınık duygularımı toparlayacağımdan emin değilim ama İstanbul'a ayak bastığımdan beri dağılmış uyku düzenime deva olacaktı.

Kahvaltı masasına kahvem konulduğunda sessiz geçen onlarca dakikanın ardından, "Teşekkür ederim," diye mırıldandım, cevabı saçlarıma konan içten öpücüklerdi.

Önümdeki bilgisayarda dün gece düzenlemediğim operatör dosyası vardı. Dün geceki o hengâmede dosyayı açıp bakmamıştım, bugüne yetişmediğim gibi bir kaç dakikalık iş değildi. En azından şu an bir sıraya göre dizip ofiste üstünde çalışmak için işimi kolaylaştırıyordum.

Şekersiz kahveyi yudumlarken bir taraftan Hürkan'ın ıspanaklı yumurta yapmasını izliyordum, ne çeşit kahve içtiğimi sorma gereğinde duymamıştı. Arada beş yıl olmasına rağmen. Maalesef benim hafızamdan kocama ait çoğu şey silinmişti. Mesela şekerli çay içiyor, şekerli kahvede tüketiyordu. Bunu hatırlıyorum. Hoş artık devamlı spor yaptığında şeker tüketmiyor. Sabahları horlar, geceleriyse geç uyur. Dişlerini naneli macunla fırçalamaktan nefret eder, kimyonlu hiçbir şey tüketmez. Alt dudağından huylanır, sürekli kaşınır durur. Kaslı olsada teni çok hassastır, küçük bir dokunuş iz bırakır. Mesela dün geceki diş izim bir mühür gibi boynunda damgalı.

O KIZ BENİM (+18) SON BİR BÖLÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin