kafes ve kuş

2K 65 27
                                    

"Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı."

Asi yaklaşık on dakikadır elindeki kitabın aynı sayfasında, aynı cümlede takılı kalmıştı. Normalde çok kitap okuyan biri değildi, yalnızca geceleri uyku tutmayınca ikinci el kitapçılardan bulduğu birkaç sayfası yırtılmış kitapları okurdu. Gündüzleri zaten kendine vakit ayırmak gibi bir lükse sahip değildi. Öncelikleri bambaşkaydı. Her şeyden önce hayatta kalmak için aç karnını doyurması, barındığı evde kalması ve bunlar için her gün çalışması lazımdı. Yani kağıt toplaması, sahile inip şarkı söylemesi ya da çok lüks yat partilerinde garsonluk yapması lazımdı. Normalde garsonluk gibi işler yapması mümkün değildi çünkü şimdi dek başvurduğu hiçbir işyeri ona bu yerlerde çalışma hakkı tanımamıştı. Ona kendi parasını kazanma şansı bile tanınmamıştı bu hayatta. Ama Cesur sayesinde nasıl olduğunu bilmese de bazen yat partilerinde garson olarak çalışabiliyordu.
Derin bir nefes alıp birbirini kovalayan düşünce bulutlarına üfleyip hepsini dağıttı ve az önce yirminci kez okuduğu cümleyi tekrar okudu.

"Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı."

Bir yandan da karşısındaki koltukta yarı baygın yatan Alaz'a kaçamak bakışlar atıyordu. Sahilde ona kafa attıktan sonra ne yapacağını bilemeyip zor bela eve getirmişti. Hastaneye götürürse yaşayacağı problemleri az çok tahmin ediyordu. Sahilde öylece bırakırsa kimsenin dönüp bakmayacağını, Alaz'ı tek başına bırakacaklarını biliyordu. Bu yüzden ne sahilde kaderine terk etti ne de hastaneye götürme riskine girebildi. Sadece eve getirip ayılmasını bekledi. Neredeyse iki buçuk saat olmuştu ama Alaz kendi kendine bir şeyler sayıklayıp tekrar uykuya dalıyordu. Asi de bu süre zarfında canı sıkılmasın diye eline bir kitap almış okumaya çalışıyordu. Yeniden odağını kitaba yönlendirecekken koltukta bir hareketlilik hissetti. Alaz bir eliyle kafasını tutmuş diğer eliyle koltuktan destek alarak doğrulmaya çalışıyordu. Asi elindeki kitabı hemen yanındaki masaya koyup ayaklandı ve Alaz'ın başında öylece durdu.

"İyisin iyi, bir şeyin yok." Umursamaz bir ses tonuyla söylemişti bunu ama aslında iki buçuk saattir sık sık Alaz'ı gözleriyle kontrol ediyor ve uyanmasını bekliyordu. Alaz bunu bilmese de olurdu.

Alaz kafasını kaldırıp Asi'ye baktı.
"Ne yaptın kızım sen bana? Hadi kafa attın tamam da, yumruğa gerek var mıydı?"

Asi istemsizce sırıtmaya başladı. Az öncesine kadar Alaz uyandığında ilk olarak ne söyler diye bin tane senaryo kurmuştu ama hiçbirinde Alaz'ın söylediği bu cümle ya da benzeri yoktu.

"Tam olarak neye gülüyorsun? Eserin hoşuna mı gitti yoksa?" Bu kez Alaz'ın sesi mızmızlanan çocuklardan farksız çıkmıştı.

Asi omuz silkerek "Seninle ilgili herhangi bir şey hoşuma gitmez açıkçası. Yani beni güldüren tek şey hala gitmemiş olman ki şuan evden çıkmanı bekliyorum." dedi.

Alaz sıkıntıyla nefes bırakıp gözlerini devirdi ve bunu öyle uzun uzadıya yaptı ki Asi'de ağır çekimde dizi izliyormuş gibi bir his uyandırdı. Alaz sendeleyerek ayağa kalkıp etrafa kısa bir bakış attı. Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Yediği darbeden mi yoksa yeni uyandığından mı bilmiyordu ama gözleri biraz bulanık görüyordu.

"Evine meraklı değilim zaten ama hiç mi korkmuyorsun şikayetçi olmamdan? Hayatını karartmam bir telefonuma bakar Asi Kız."

Asi iki elini beline koyup sahte bir gülümseme eşliğinde karşısında dikilen genç adama baktı.
"Seni tutan yok. Kimi arıyorsan ara. Benim kimseden korkum yok."
Sesi cesur ve kendinden emin çıkmıştı ve içten içe buna çok sevinmişti. Bu yeni yabancıya karşı hep dimdik ve kendinden emin görünmek istiyordu. Bunun nedenini bilmese de bu istek onda iyi bir his uyandırmıştı. Güçlü, kimseye ihtiyaç duymama ve kendinden emin olma hissi...Her zaman böyle hissediyordu ama bu kez farklı bir duyguya daha yer vermişti içinde; meydan okuyacak kadar cüretkar olabilme duygusu. Bunu sevmişti.

parya ve tamuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin