Saat neredeyse sabah beş olmak üzereydi ama Asi bir türlü uyuyamıyordu. İçinde anlam veremediği bir sıkıntı vardı. Bu evde ilk kez yalnız kalmıyordu ama ilk kez bu kadar rahatsızdı yalnızlıktan. Çocukken karanlık bir gecede terk edildiği için karanlığa alışkındı, onu korkutan ışık almayan odası değildi. Düşünceleri, susmayan iç sesi ve kalbine çöken ağırlık engel oluyordu uyumasına. Oflayarak önce sağa döndü sonra rahat edemeyip tekrar sırt üstü uzandı. Cesur gece işi olduğunu söyleyerek gelmeyeceğini haber verdiğinden beri Asi'nin içinde bir sıkıntı vardı. Cesur'un bahsettiği işin Alaz'ın yanına gitmesi ihtimalini aklından çıkaramıyordu. Alaz ona bir şey yapar mıydı? Hiç tanımıyordu onu. Adını Cesur'dan hiç duymamıştı. Arkadaş olmaları zaten mümkün değildi çünkü Alaz'ın zengin olduğu kırk metre öteden bile anlaşılıyordu. Asi ve Cesur gibi sokakta yetişen, kimsesiz insanların onlarla bir alakası olamazdı. Farklı kumaştandı onlar.
Asi birbirine zincirlenmiş bu düşünceleri sıkıntılı nefesiyle birlikte dışarı bıraktı ve yatakta doğruldu. Hikayesine mi devam etmeliydi yoksa çıkıp biraz hava mı almalıydı diye düşünürken dış kapının sert ve hızlı şekilde çalınmasıyla yerinde sıçradı. Ayağa kalktığı gibi masasına ilerledi ve karanlık odada belli belirsiz görünen bıçağı eline aldı. Temkinli adımlarla önce koridora doğru ilerlerken Cesur'un "Asi uyan, aç şu kapıyı!" diye bağırdığını duydu. Rahat bir nefes alarak hızlı bir şekilde kapıya yürüdü ve açtı. Karşısında gördüğü manzara ise gözlerinin kocaman açılmasına neden oldu. Cesur yalnız değildi ve Alaz'ın koltuk altına girmiş, onu ayakta tutmaya çalışır bir vaziyetteydi. Alaz'ın yüzü gözü kan içindeydi ve kesik nefeslerinin ardındaki acı dolu iniltiler Asi'nin kulaklarına ulaşıyordu.
Cesur kaşlarını çatarak Alaz'ı Asi'ye doğru yavaşça iterek "Kızım öyle bön bön bakma. Yardım et. Tut şunu, getirene kadar nefesim kesildi." dedi. Asi refleksle düşmek üzere olan Alaz'ı tutarak kolunun altına girdi ve "Ne oluyor Cesur? Onun burda ne işi var? Neden bu halde? Neye bulaştın sen?" diye sıraladı sorularını. Sesi son derece sert ve azarlar bir tondaydı.
Asi bir yandan ayakta zor duran Alaz'ı yavaş adımlarla yürütmeye çalışırken bir yandan da Cesur'a söylenmeye devam etti.
"Ulan Cesur, yine ne boklar yedin kim bilir. Soracağım bunun hesabını sana."
Asi Alaz'ı yavaş hareketlerle az önce kendisinin yattığı yatağa yatırdığında Cesur da odanın ışığını açtı. Alaz bir eliyle karnını tutuyor bir eliyle de sağ gözünü ovuşturuyordu.
Hiç iyi görünmüyordu ve bu Asi'yi üzmüştü. Hiç tanımasa bile bir insanın bu halde olmasını istemezdi.Cesur odadan çıkmak üzere hareketlenirken Asi'ye bakıp "Ben şimdi gidip nöbetçi eczane bulmaya çalışacağım. Pansuman malzemesi krem falan her ne boksa alıp geleceğim. Sen de o sırada ölmesine engel ol." dedi. Son cümleyi öyle rahat bir şekilde söylemişti ki sanki her gün başına geliyor gibiydi.
"Cesur ne dediğinin farkında mısın? Gerizekalı mısın? Neden hastaneye götürmedin? Ölüp gidecek burada görmüyor musun halini?" Asi'nin sesi telaşlı ve öfkeliydi. İçinde öyle bir öfke vardı ki hemen şuracıkta Cesur'u boğabilirdi.
"Şunu bir kurtaralım da ben sana her şeyi anlatacağım. Sana emanet haberin olsun."
Cesur Asi'nin daha fazla soru sormasına fırsat vermeden evden çıkarken Asi sadece kapının kapanma sesini duydu. Sonra ise evin duvarları sadece Alaz'ın kısık iniltileriyle doldu. Asi Alaz'ın yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu. Öylece başında dikilmiş Cesur'un az önce durduğu noktaya odaklanmıştı. Ama Alaz'ın tüm gücüyle "Asi..." diye fısıldaması ile birlikte nihayet genç kızın bakışları Alaz'a düşmüştü. Dikkatli bir şekilde yatağa oturdu ve bir eliyle Alaz'ın ateşini kontrol etti. Biraz yüksekti. Sıkıntıyla iç çekerek yüzüne baktı. Kaşından süzülen kanlar kurumaya yüz tutmuştu. Aynı şekilde alt dudağında da bir patlak vardı.
"Şimdi üstündeki kazağı biraz yukarı doğru sıyırıp herhangi bir yara ya da şişlik, morluk var mı diye bakacağım." Asi ellerini hafifçe Alaz'ın kazağının uçlarına değdirmeden önce böyle garip bir müsade istemişti. Yavaşça kazağı sıyırırken Alaz zor da olsa "Bıçak yarası arıyorsan yok. Kurşun da yok. Sadece tekme yedim. O yüzden canım acıyor." diye konuştu.
Asi "Neden hastaneye gitmediniz? Ya iç kanaman varsa?" diye sorunca Alaz'ın dudaklarından titrek bir nefes firar etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
parya ve tamu
FanfictionTamu, cehennem demekti. Parya hiçbir sınıfa ait olmayan, ayaktakımı demekti. Bu hikayede biri günahlarını cehennemde yanarak öderken, diğeri yalnızlıkla cezalandırdı kendini. Bir kez kesişince yolları, ikisi de parlak bir ateşin içinde yanacaktı. Bu...