Deskmate boy-K.Sunoo
"Seni seviyorum," normal, herkesin duyabileceği şekilde söyledi bu iki kelimeyi. Ardından "bunu bilmene rağmen neden hep şaşırıyorsun ki, y/n?" Arka sıramızda oturan Jake ve Riki ikilisi anında kıkırdadılar. Sınıfın dedikoducu kızlarından beterdi ikisi de. Teneffüste ikisinin de benimle dalga geçeceğine adım gibi emindim.
"Şşşş, sakin ol Sunoo!" Fısıltıyla birkaç saniyeliğine gözlerimizi buluşturduk. Benim aksime bir saniye bile gözlerini üzerimden ayırmamıştı. Üstelik en sert hocamız olan tarih öğretmeninin uyarısını kulak ardı etti.
Rehber hocasının tesadüfen yerleştirdiği sınıf düzeninin beni bu duruma getireceğini düşünmemiştim - bunu yaklaşık üç aydır her gün yapıyordu - beni sevdiğini söylüyor, durmadan her ders izliyor aynı zamanda dibimden ayrılmıyordu. Başlarda rahatsız edici olan bu durum, kendim bile kabul etmek istemesem de hoşuma gitmeye başlamıştı. Kimseden sakınmadan duygularını belli etmesi ve bunu yaparken utanma gereği duymaması... Kabul etmeliyim, bazen diğerleri fazla soru sorduğunda kızarmaya başlıyordu lakin kendinden taviz vermiyordu.
Tam üç aydır onu oyalamama rağmen hala bıkmadan benim vereceğim cevabı bekliyordu. Liseli ergen olmanın verdiği dürtü mü yoksa sadece gerçek saf bir sevgi mi olduğunu çözmek ise düşündüğümden epeyce zordu.
En sevdiğim ve aynı zamanda pür dikkat dinlediğim tek dersin tarih olduğunu elbette biliyordu ve bilerek dikkatimi dağıtmak son zamanlarda kendisi için bulduğu eğlence olmuştu. "Sayende artık rüyalarıma bile giriyor, Sunoo." Dedim kısık sesle gözümü hocadan ayırmadan.
"Güzel! Küçük de olsa bir yol katettik."
"Ne yolu?" Yine bir saniyeden bile kısa sürecek zamanda gözlerimi onunkine değdirip tekrardan önüme çektim. Sanki onunla bir saniyeden artık göz göze gelirsem her şey mahvolacak gibiydi. Tüm düzenim, tüm prensiplerim...
"Aşkımı ciddiye almanın yolu, y/n..." sesindeki bıkkınlık ve hayal kırıklığını fısıltısından bile hissedebiliyordum.
Bazen kendime o kadar çok kızıyordum ki... Ne istediğimi bilemeyen asıl ergen bendim sanırım...
Bir şeyler söylemek zorunda hissetsem de dudaklarımdan hangi kelimelerin uçmasına izin vermem gerektiğini bilmiyordum. Sanki öğretmen bu çıkmazlığımı hissetmiş gibi bana bakıp "Şimdi hepiniz sessiz olun, yeni konuyu anlatmaya başlıyorum." dedi. Ellerimi hemen kalemliğime götürsem de olması gereken yerde değildi. "Al," sağ tarafımdan gelen sesle elinde hazır tuttuğu kalemlerimi gösterdi.
Kendim için bir alışkanlık edinmiştim. Öğretmen konuları yazarak anlattığı için ben de onun gibi defterime yazarak öğreniyordum fakat asıl olayı tarihleri ve yazıları renklere göre ayırmaktı benim için - rakamlar kırmızı ve mor, yazılar mavi ve siyah, başlıklar ise pembe ve turuncu olacak şekilde. Başlarda tüm sınıf delirdiğimi söyleseler de artık onlar da bu halime alışmışlardı. Bazen ben bile öğretmenin hızına rağmen nasıl hızlıca kalemleri değiştirip yetişebildiğime hayret ediyordum.
"Buradalar." dedi, hepsini sırasına göre dizmiş olması az da olsa şaşkınlıkla dudaklarımın aralanmasına neden oldu. "Şey, teşekkür ederim." Gözlerine baktığımda birkaç saniye bile süre parlaklığında kayboluyordum. Sanki tüm galaksileri içinde barındırır gibi parlıyordu ve bu kesinlikle benim garip duygular hissetmeme neden oluyordu.
"Bundan sonraki ders ne?" ön sırada uyku mahmurluğuyla Jungwon'a soru soran Jay, "kimya" cevabını aldıktan sonra "kahretsin, ödevi yapmadım ben! Sen yaptın mı, Sun?" diye kendine olan kızgın sesiyle sordu. Gözlerimi tahtada yazılanları deftere geçirmeye versem de odağım olanlardaydı. '1994. yıl-' yazmayı bitirmemle kırmızı kalemi elimden alıp yerine maviyi koydu. "Hayır." dedi sakin bir tonla. "Sen de mi ya! Neden?"
"Yapmadım çünkü y/n olan kimyamız üzerinde çalışmak daha cazip."
*Tak* sesiyle birkaç öğrenci ve öğretmenin bakışlarına maruz kaldık. Elimden düşen kalemi almaya eğilmeden önce birkaç saniye donmuş, artan sıcaklıktan yüzümün çileğe döndüğünden emin olmaya başlamıştım.
Bu halimden memnun olmuş olmalı ki geriye sırıtarak yaslandı. Jay'in "iiyy" diyerek göz devirmesiyle yere düşen kalemi almak için bakmış gözüme kestirerek sıranın altına eğildim. Fakat sessize aldığımı sandığım masanın üzerindeki telefonumun çalması üzerime, öğretmenin gazabına uğramamak için ani hızla doğruldum.
Bunu yaparken kendimi kafamı sıraya çarpmaya hazırlasam da hissedilen tek şey yumuşak bir yüzeydi ve ardından "dikkat et prenses, her zerren kıymetli." diyerek saçlarımı karıştıran bir tilki çocuk. Ve bu tüm olanlar karşısında dilimi yutmuş bir ben.
Sanırım sorusuna cevap almanın zamanı gelmiş hatta geçiyordu da...
#
Yine geçenin dört buçuğu ve uzun zaman sonra yb'la gelen ben")
Bu hikayeleri tek oturuşta yazdığım için ve araya uyku sersemliğini de katarsak ortaya nasıl bir sonuç çıktığını kestiremiyorum.
Lise hayatı ve lise anılarının özelimi geceler bu tık daha ağır basıyor sanırım (lütfen beni bir kaç saatliğine de olsa 2019'a geri göütürün😭)
Her neyse umarım severek okumuşsunuzdur. Kendinize dikkat edin ve sizi SEVİYORUMM!!🧡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
en-world
Fanfiction- Enhypen tepki, hayal et ve b. - Uyarlama/çeviri değildir! - Enhypen dünyasına hoş geldiniz ☆ |02.08.23|