Bölüm 3

26 4 12
                                    

Gece yarısı olabildiğince sessiz bir şekilde kütüphaneye doğru yola koyuldum. Sessiz olmak için harcadığım çaba çoktan beni yormaya başlamıştı.

Çıkmadan önce sürekli haritaya bakmış, geçeceğim yerleri tam öğrenmiş, olası bir durumda saklanma noktaları belirlemiş ve sürekli bunları tekrar etmiştim. Yine de içime sinmeyen bir şeyler olduğu için haritayı yanıma almıştım. 

Saraydaki çoğu kişi çoktan uyumuştu. Adımlarım sessiz ve olabildiğince hızlıydı. Tam kütüphane kapısı görünmeye başlamıştı ki kütüphaneden çıkan Azat'ı fark etmemle hızla karanlıkta kalan bir yere geçtim. Resmen nefesimi tutmuştum, her an gelecek ve nefes sesimden bile burada olduğumu anlayacak gibiydi. 

Bu adamdan kesinlikle hoşlanmıyordum.

Bir süre onu izledim. Dışarıdaki muhafıza bir şeyler söyledikten sonra muhafız da ona bir şeyler söyledi. Duyduğu şey hoşuna gitmiş olacak ki keyifle gülümsedi. Ardından etrafa baktı. Gözleri bulunduğum noktaya geldiğinde biraz daha geriye gittim ve görmemesini sağladım. Biraz daha çevreye baktıktan sonra içeri girdi. 

Çağrılma sebebim neydi bilmiyordum ve kesinlikle güzel bir şey değildi. Dikkat çekecek herhangi bir şey yapmadığımı düşünüyordum. Saklandığım yere daha da sindim ve cebimde katlı olan haritayı çıkardım. Bir anda haritada küçük bir parlaklık fark ettim. Haritaya daha dikkatli bakmaya başladım. Sağa sola çevirerek bakış açısını değiştirerek baktıktan sonra haritada gizlenmiş ve kütüphaneye çıkan başka bir koridor olduğunu fark ettim. Yüksek ihtimalle orayı gizlemeye çalışmıştı, oradan gelmemi istemiyordu. Normal krallık haritalarında buranın çiziminin bile olduğunu sanmıyordum ancak Azat büyük bir hata yaparak yüksek rütbedekilere verilen haritalardan birini vermişti. Keyfim az da olsa yerine gelmişti. Gülümseyerek koridoru incelemeye başladım. 

Geri dönüp gizlenen koridora vardığımda yine bir kuytu köşe bulup oradan koridoru taradım. Görünürde kimse yoktu ancak krallık özellikle de halkın bilmediği bir yeri korumasız bırakır mıydı emin olamıyordum. Koridora çıkacağım sırada bir kahkaha sesi duydum. Tam 'işte şimdi sıçtım' diyecektim ki önümdeki koridordan çıkan bir muhafızın yanındakine güldüğünü gördüm. Rahat bir nefes aldım ve 2 muhafızı izlemeye başladım.

İkisini de baloda görmüştüm. Büyük ihtimalle biraz da olsa içmişlerdi ancak tam sarhoş olduklarını sanmıyordum. Ne yapacağımı düşünürken bir yandan da sohbetlerini dinlemeye başladım.

"Komşu krallıktan prenses hala ölmemiş duydun mu?"

"Hala nasıl ölmediğine şaşırıyorum. Kuvvetli bir zehir verilmiş anlaşılan."

Yanındaki büyük ihtimalle diğerine göre daha sarhoş olan muhafız kahkahayı bastı.

"Çok zamanı yoktur."

Harekete geçmem gerekiyordu artık. Çok geç olmadan içeride ne döndüğünü öğrenmeli ardından sanki hiç haberim yokmuş gibi ana kapıdan kütüphaneye gitmeliydim. Ne yapacağım derken koridorun diğer ucundan bir ses duyuldu. 

Kesinlikle sarhoş olmuş bir insanın sesiydi. Güzel. 

Muhafızlardan ayık olanı hızla o tarafa yöneldi. Diğeri öylece durmuş onu izliyordu. Ses çıkararak kolayca girebilirdim. Adam sarhoş olmasa bile bu işi yapmaya yetecek beceriye sahip değildi. Fırlatabilecek bir şeyler aradım ama belimdeki hançer dışında herhangi bir şeyim yoktu. Gözüm meşaleye kaydı. Acaba olabilir mi diye düşünmeye zamanım bile kalmadığı için hızlıca kafamdaki şeyi yaptım.

Altın KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin