Bölüm 4

34 5 35
                                    


Odamda uyuyabildiğim kadar uyuduktan sonra hizmetlilerden birisi bir anda odama girdi. Ona baktığımda yaptığının farkına varmış olacak ki özür diler bir şekilde baktı ve kraliçenin akşam yemeğini salonda yemeyi teklif ettiğini söyledi söyledi.  Teklifi kabul ettim elbette. Koyu kırmızı, aşırı dekoltesi ve işlemesi bulunmayan bir elbise tercih ettim. Sarayda sürekli elbise giymek zorunlu gibiydi. Yazılı olmayan kurallardan birisiydi. 

Salona nasıl gideceğimi biliyordum elbet ancak yine de karşıma çıkan ilk hizmetliye sordum. Daha fazla dikkat çekmek aptallık olurdu. Sonuçta daha önce salona hiç gitmemiştim ve bir anda yolu biliyor olmam fazla komik kaçardı. Salonun kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım. Çenemi kaldırdım ve kapının açılmasını bekledim. Yemek salonu en az kütüphane kadar büyüktü ancak ortada bulunan masa dışında masa yoktu. Krem rengi duvarda sarı desenler vardı. Aynı şekilde sütunlara da farklı desenler işlenmişti. İçerisi o kadar da sıkmıyordu insanı hatta az çok ferah bir havası var denebilirdi. Masada oturan Atlas, Kraliçe Talya ve Roza'yı gördüm. Burada diğer misafirlerden kimse yoktu ve gelecek gibi de görünmüyordu. Anlaşılan kraliçe sadece bana böyle bir davet yapmıştı. Ben salona girdikten sonra başka bir kapıdan Kral Barlas geldi. O masaya oturduktan sonra Kraliçe Talya, Atlas'ın yanındaki sandalyeyi göstererek oturmamı söylediğinde önce sandalyeye baktım. Sonrasında hızlıca oraya doğru yürüdüm ve oturdum. Aradan çok zaman geçmemişti ki Azat'ta içeri girdi. Beni gördüğüne pek sevinmemişti, yüzünü buruşturmasıyla da bunu çekinmeden belli ediyordu.

Kraliçe Talya her zamanki yalan mı yoksa gerçek mi belli olmayan gülümsemelerinden birini takınmıştı. Gözlerim ona döndüğünde konuşmaya başladı.

"Olay hakkında biraz bilgimiz oldu. Öncelikle senden bizzat ben özür dilemek istiyorum. Bunu bir özür yemeği olarak düşünebilirsin. Daveti kabul etmene sevindim doğrusu."

Kafamla onayladım. Tam olarak nereye bakmam gerektiğini kestiremiyordum. Gözlerim önümdeki boş tabağa döndü. Herkes aslında farklı bir kafada denebilirdi. Barlas dalmış bir şekilde masaya bakıyordu. Kafasından nasıl bir şerefsizlik geçtiğini merak etmedim diyemem. Belki burada bulunmamı bile istemiyordu - ki bende kendisine çok bayılmıyordum-. Azat ara sıra yüzüme bakıyor sonra gözlerini başka yerlere çeviriyordu. Roza'nın gözleri ise bir Azat'a bir bana değiyordu. En sonunda Barlas hizmetlilere işaret verince hizmetliler yemekleri getirmeye başladılar. Bir an Azat ile göz göze gelince sinirli bir bakış atıp önümdeki yeni gelen yemeğime bakmaya başladım. Masada pek çok çeşit yemek vardı. Görmem bile karnımı acıktırdı diyebilirim çünkü dünden beri hiçbir şey yememiştim. Bunu fark edince bir an şaşırdım ancak çok uzun sürmedi. Önümdeki eti yerken herkesten çatal bıçak sesi geliyordu ancak bir kişiden ses seda yoktu. Tam karşımda oturan Azat'a baktığımda gözlerini dikmiş bana baktığını fark ettim. Yandaki mendille ağzımı temizledikten sonra bende aynı şekilde ona bakmaya başladım. Bir şey söyleyecek ama söyleyemiyor gibi bir hali vardı. Sakin bir sesle ancak iğneleyici bir tavırla "Bir sorun mu var?" diye sordum. Masadaki -kral dahil, bu gerçekten şaşırtıcıydı- gözler önce beni sonrasında Azat'ı buldu. 

Kral Barlas hafifçe öksürdü ancak Azat ne kralı ne de masadaki gözleri umursuyordu. Azat'ın gözlerine bakmak yaşananları bir kez daha hatırlamama sebep oldu. Beynimdeki sesi tekrar yankılandı.

Özür dile. Özür dile. Özür dile. Özür dile.

Zar zor gözlerimi Azat'tan çekip önümdeki yemeğe tekrar odaklandım. Yemeğimi yemeye devam ederken Azat boğazını temizledi. Gergin olduğu her halinden belliydi. 

"Özür dilerim."

Bir anda şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. Gerçekten dileyeceğini düşünmemiştim. Yüksek ihtimalle bunu yapmasını kraliçe istemişti. Çünkü kendisi de durumdan pek memnun görünmüyordu. Benden bir tepki beklediklerini fark edince sesimin farklı çıkmasını engellemek adına hafifçe öksürdüm ve sorun değil diyerek yemeğe devam ettim. Yanımdaki Atlas'ın çok kısık bir sesle "Hayır, bu bir sorun." dedi. Ancak masadakiler bunu duymuşa benzemiyordu. Biraz daha kaldıktan sonra izin isteyerek salondan ayrıldım ve koridorda kendi halimde yürümeye başladım. Nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek istediğim biraz olsun uzaklaşmaktı. Arkamdan gelen "Almira!" sesi durmamı sağladı. Yavaşça arkama döndüm ve bana doğru gelmekte olan Atlas'ı gördüm.

Altın KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin