-1-

104 9 10
                                    




"Minho, Chan saatlerdir stüdyoda. Rica etsem artık oradan çıkması için yanına gider misin?"
Felix'in dediğiyle duraksadım ve kafamı telefondan kaldırdım. Gidemezdim,

bana inat olsun diye kalmaya devam bile edebilirdi o. Ancak bunu Felix'e söyleyemezdim. Bu, arkadaş grubumuzu zedelemek dışında bir şey yapmazdı.

Kafamı onaylarcasına sallayıp ayağa kalktım ve kapıya doğru yöneldim.
"Peki, stüdyodan başka bir yere gitmesi için uğraşacağım."
"Teşekkür ederim."

—-----

Yaklaşık beş dakikadır kapısının önünde durduğum stüdyoya tereddütle bakıyordum. Kapı koluyla bakışıyordum, fakat elim oraya asla gitmiyordu, görünmez bir bariyer var da beni uzak tutuyordu sanki. Bu ladar zorlanmam üzücüydü aslında, sevdiğim insanın bana karşı takındığı tavrından dolayı bulunduğu yere dahi girmeye korkmam.

Yavaşça kapı koluna uzandım ve kapıyı açıp içeri girdim.
İçeriye girdiğimde Chan'ın kulaklık takmış bir şekilde karşısındaki ekrana odaklanmış görüntüsü karşıladı beni, geldiğimi henüz fark etmemişti.
Ona seslenmemin bir yararı olmayacağını bildiğimden dolayı yanına yaklaşıp elimi omzuna koydum.

Kimin geldiğini görmek için ilk önce kulaklığını çıkardı ve sonrasında kafasını ona dokunan elin kim olduğunu öğrenmek için o tarafa çevirdi.
O kişinin ben olduğunu fark ettiğinde yüzü sertleşti ve hışımla çekti omzunu. Bu hareketi geriye doğru yalpalanmama sebep olmuştu.

Şok içerisinde Chan'a bakıyordum. Böyle bir tepki kesinlikle beklemiyordum. İçimde bir burukluk olmuşmuş olmasına rağmen asıl buraya gelme amacımı engellemesine izin vermeyecektim duygularımın.
"Kaç saattir buradasın, ne ile uğraşıyorsan artık ara vermelisin ona."
Bu dediğime gözlerini devirdi ve ekrana geri çevirdi vücudunu. Dediklerimi duymuş olduğunun tek kanıtı da böylece gözlerinin devirmiş olması olmuştu.

"Yaptığın şey hiçte sağlıklı değil, Chan."
Kahkaha attı dediğime, ciddiye almıyordu beni.
"Senin dans stüdyosunda neredeyse her gece çalışarak sabahlaman normal ama öyle değil mi?"
Duraksadım, tırnaklarımı avucuma geçirdim. Konuyu saptırmaya çalışıyordu beni kışkırtarak, buna izin vermeyecektim.

"Konuyu saptırma, şu an konumuz sen ve saatlerdir bu lanet stüdyodan çıkmayışın. O yüzden kalk, biraz da kendine önem ver karşında duran kağıtlar yerine."

"Senin neden ilgilendiriyor benim ne yaptığım? Sana düşmedi kendimle ilgilenip ilgilenmediğimi kontrol etmek."

Evet, bana düşmüyordu saydıklarının hiç biri. Fakat olmuyordu, dinletemiyordum aptal kalbime ve duygularıma. Benden ne kadar haz etmediğinin farkındayım, ancak olmuyordu işte. Bu kadar saftım.

"Beni Felix gönderdi buraya, rica etti seni kontrol etmem için. Benim dediklerim senin için hiç bir şey ifade etmiyorsa eğer en azından Felix'in dediklerine kulak as."

Bir süre sessiz kaldı, daha sonra ben gelmeden önce üzerinde uğraştığı kağıtları teker teker yerine koydu ve son olarak bilgisayarını kapadı.

Neden canım yaptığı hareketten dolayı bu kadar acımıştı?

"Kımıldamayı planlıyor musun yoksa kapıyı üzerine mi kilitleyeyim?"

Dediğiyle kendime geldim, hareket etmeye başlayıp Chan'ım yanına yürüdüm.

Kapıyı kilitlediği gibi uzaklaşmaya başladı, hızlı adımlarla ona yetiştim ve yanında yürümeye başladım.

"Ne yapıyorsun?"
"Sana eşlik ediyorum, tabiki de."
"Onun bende farkındayım. Demeye çalıştığım şey, bunu yapma sebebin ne?"
Kafamı ona çevirdim yürümeye devam ederken. Kaşları çatık bir şekilde yüzüme baktı, bunu yapma sebebimi anlamdıramıyor gibiydi.

"Yemek yiyip kendinle ilgilendiğini kesinleştirmek için."
Hafifçe tebessüm ettim dediğimden sonra, o ise tepki vermeden önüne bakmaya devam etti. Çatık kaşlarının yerini tepkisiz suratı almıştı tekrardan. Bozuntuya vermemeye özen gösterdim. Kalbime saplanmış onca iğnelere bir tane daha eklenmesine rağmen her şey yolundaymış gibi davranmaya devam ettim.

Aslında her zaman olduğum gibi davranıyordum, yoktu bir farklılık. Sıradan, acısını içine atan Minho'ydum.

—-------

Üniversitenin yakınlarında olan bir restorana gelmiş, karşılıklı oturmuştuk. O menüye göz gezdirirken bende dizlerimin üzerinde toplanmış olan ellerimle oynuyordum. Bir süre daha menüye baktıktan sonra konuştu:


"Sen bir şey almayacak mısın?"

Gözlerimi ellerim çekip ona baktım. Kafasını menüden kaldırmış bana bakıyordu.

"Hayır, aç değilim. Buraya zaten senin için geldik, yemesem de olur."
Tek kaşını kaldırdı ve omuz silkti menüyü kapatıp. Ardından da sipariş bermek için garsonu çağırdı.

Sessizce oturduk bir süre. Konuşma açmak gibi bir niyeti de yoktu Chan'ın. Ya böyle sessizce oturacaktık buradan ayrılana kadar ya da en azından bu rahatsız edici sessizliği bozmak amacıyla konuşma başlatmayı deneyecektim. Gerçi onun gibi biri uğraşmıyorsa ben denesem ne işe yarardı? Yüksek ihtimalle hiç bir şeye.

"Şey, o uğraştığın, yazdığın şarkı sözlerinin olduğu kağıtlar, ne ile alakalı?"
"Neden soruyorsun?"
Gözlerimi kırpıştırdım beklemediğim soru karşısında. Yüzüne, konuşmuş olmak için ve bu sessizliği bozmak amacıyla, diyemezdim.

"Merak etmiştim sadece. Öyle saatlerce zamanını ona verdiğini görünce insan düşünüyor ne ile alakalı olduğunu."
"Tatmin etmeyeceğim senin sebepsiz merakını falan Minho."
Boğazım düğümlenmiş gibi hissettim o an. Konuşmayı bırakın, yutkunmak bile zor gelmişti. Zoraki bir tebessüm yerleştirdim yüzüme.
"Tabi, kusura bakma."

Böylece tekrardan o rahatsız edici sessizliğe gömüldük, restorandan ayrılana kadar.

—------------

Yurt odalarımıza doğru yürüyorduk gece yarısında. Saatlerdir devam eden sessizlik inat etmiş, bırakmamıştı peşimizi.

"Chan, bana neden böyle davranıyorsun?"
Yürümeyi bıraktı, olduğu yere çakıldı adeta, bende onun ani duraksamasıyda durdum. Onu izliyordum, gergin bir şekilde sorumun cevabını bekliyordum.

Dudağını dişledi yere bakarken bir süre. Yurda doğru beni arkada bırakıp yürümeye geri dönmeden önce tek bir cümle çıkmıştı ağzından.

"Çünkü, senden nefret ediyorum."

Unloveable (to you, always) | Banginho/MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin