-5-

77 6 103
                                    


Olduğumuz kişiyi ailemiz mi belirler sizce? Ebeveynlerimizden dolayı çektiklerimizi hak ettik mi sizce?
Bir çoğunuzun hayır dediğini duyar gibiyim.

Peki ya onlardan bize geçen hastalıklar? Bunlar olduğumuz kişiyi belirler tam anlamıyla. Aldığımız yaralar, verdiğimiz zararlardır aslında ailemiz.

Hiç yaptığınız şeyin gerçekliği üstünüze yüklendiğinde tek isteğiniz yok olmak olmuş muydu?
Benim oldu, bir çok kez hatta, tıpkı şu an olduğu gibi. Kampüsteki rastgele bir tuvalete kendimi kitlemiş, yere çökmüş vaziyette yaptıklarımı sindirmeye çalışıyordum.

Yanlış anlamayın, Chan'a ondan ve davranışlarından bıktığımı söylediğim için pişman değilim. Döngünün değişme zamanı gelmişti çoktan.

Bana olan nefretinin sebebini söyleseydi her şey çok daha iyi olabilirdi aslında. Rahat bırakırdım onu, yaklaşmazdım. Fakat o ümit verip saniyesinde paramparça eder insanları sözleriyle.

Hak etti, dediğim her şeyi hak etti.

Tanrım, nasıl yapmıştım bunu? Babamın bana yaptığı gibi yapışmıştım boğazına Chan'ın.
Babama söylediğim kelimelerin tıpa tıp aynısını bana söylemişti ona verdiğim zarara karşın.

Çok tatmin ediciydi nefes almakta zorluk çekişini izlemek. Harika hissettirmişti gözlerinde yer edinmiş alevleri körüklemek.

O an babam olmuştum adeta, yerde bulunan kişi ise çocukluğumdu.

Zeminle bakışıyordum oturduğum yerden. Ufak bir kıkırtı kaçtı dudaklarımın arasından. Gülüşlere dönüştü kıkırtılarım, sonrasında ise kahkahalara.
Elim saçlarımın arasına karıştı, köklerinden çekmeye başladım kendime gelmeye çalışırken. İğne gibi batan acıyla daha fazla güldüm.

Delirmiştim adeta, kendimi kontrol edemiyordum. Tüm duygularım birbirine girmişti ve yapabildiğim tek şey geçmesini beklemekti olduğum durumun.

Her zaman yaptığım gibi.

—-------

Hyunjin

Kafeden ayrıldığım anda koşmaya başladım kampüse doğru Changbin'i bulmak için. Minho'nun dediğine göre Changbin ile öpüşmüştüm, konuşmam gerekiyordu dün tam olarak ne yaşandığını anlamam için.

Çok uğraşmama gerek kalmadan bulmuştum onu. Bahçedeki masalardan birine oturmuş Jisung ile konuşuyordu.

"Changbin!"
Nefes nefeseydim koştuğum için, bağırmamla şaşkınlıkla bana döndü; Jisung'ta merakla bakıyordu. Kendimi toparlamaya çalıştım olduğundan daha gerici bir ortam yaratmamak adına.

"Changbin, benimle gelir misin? Konuşmamız lazım."
Ne hakkında konuşacağımızı anlamıştı. Jisung'a görüşürüz dedikten sonra ayağa kalktı ve yürümeye başladık.

Kampüsün içerisine girdikten sonra pek fazla kişinin olmadığı bir koridor bulana kadar yürümeye devam ettik.
"Ne konuşmak istemiştin?"
"Dün gece ne yaşandı?"

Şaşkın bir şekilde bana baktı, duruşu dikleşti.
"Sen...hatırlamıyor musun?" dudadığımı dişledim gergince.
"Hayır, her şey allak bullak benim için, hiç bir şey hatırlamıyorum." derin bir iç çekti.

"Birlikte olduk."
"Ne?"

Afallamıştım, öpüştüğümüzü öğrenmem bile beni şoka sokmuşken bunu öğrenmem inanılır gibi değildi. Birlikte olmuş olmamız asla tahmin edebileceğim bir şey değildi.

Nasıl olmuştu bu? En nefret ettiğim insanlardan birinin yakın arkadaşıydı Changbin.
Kendime inanamıyordum. Bunu yapmamalıydım, ona karşı olan hislerim ne olursa olsun.

Unloveable (to you, always) | Banginho/MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin