11.

80 8 23
                                    

-Ekin'den-

"SUGA-SAN BURAYA!"

Suga-san'ın attığı pasla karşı takımın sahasına smacı geçirdim. O araba çarpma olayı olalı 2,5 hafta oldu ve bende antremanlara geri başladım. Yaşasın! Ama bir sürü şey kaçırmışım.
Bunların en başında Asahi-san ve Noya-senpai var. Geçen sene bazı olaylar olmuş ve antremanları bırakmışlar. Sonra Koç Ukai var. O da bizim takıma koçluk yapmayı kabul etmiş. Ve Aoba Johsai maçı ve mahalle federasyonu maçı var. Kısacası çok fazla şey kaçırmışım.

Şu an ise takımı ikiye ayırdık ve maç yapıyoruz. Benim attığım smacın sayı olmasıyla maç bitti ve biz kazandık. Takımla yumruk tokuştururken bir yandan da konuşuyorduk.

Sugawara: son sayı çok iyiydi.

Ekin: senin pasın sayesinde Suga-san.

Birden arkamda bana doğru gelen sert bir top hissetmemle arkama döndüm ve topu manşetle karşılayıp geldiği yere gönderdim. Topu atan kişiye baktım. Bu...

DEDEM!

Dedem bastonunu sertçe yere vurunca bütün gözler ona döndü. Bende rahat pozisyonunda ellerimi arkaya bağlayıp bacaklarımı biraz açtım. Herkes kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu. Dedemin arkasındaki Sude bana "benim de haberim yoktu" İşareti yapıp özür dilercesine elini birleştirmişti.

Dedem sert adımlarla bastonuyla yanıma geldi. Her zamanki gibi önümde durup ellerini bastonunun önünde birleştirdi.

Abdullah: bu antreman saat kaçta başladı?

Türkçe konuştuğu için takımdakiler hiç bir şey anlamamıştı. Ablam "ciddi olamazsın" Gülümsemesiyle dedeme bakıyordu. Açıkçası benim için şaşırtıcı değildi.

Ekin: sabah 7'den beri antreman yapıyoruz.

Abdullah: iyi iyi. Reflekslerin görmeyeli gelişmiş. Manşetin iyiydi. Ama smacın... Nefes almadın, zıplayışın yetersizdi ve duruşun pasöre göre yanlıştı.

Dedem sanki Türkiye'de onların evinin bahçesindeymiş gibi antrenör havasına girmişti.
Sözleri bitince çenesiyle takımı gösterdi. Sanırım ablamla hasret gidermeden önce yapmam gereken işlerim var.
Dedemi peşime takıp koç Ukai'nin yanına getirdim. Koç Ukai şaşkınca bir bana bir de dedeme bakıyordu. Dedem Japoncayı ana dili gibi konuşabildiği için hiç bir müdahalede bulunmadım. Zaten dedemde konuşmaya başladı.

Abdullah: ben Abdullah Özer. Ekin'in dedesiyim.

Koç Ukai'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Dedemin elini sıkıp kendini tanıttı.

Ukai: ben Keishin Ukai-

Abdullah: biliyorum biliyorum. Bizim İkkei'nin torunusun. Bu bacaksızlarda takım değil mi?

Ukai: şey evet..

Abdullah: burda olduğum süre zarfı boyunca size geçici antrenörlük yapma kararı aldım. Sözümden çıkmayın ona göre!

Dedemin sert sözlerinden sonra bütün takım korkuyla başını salladı. Dedem de gülümseyerek "Güzel. O zaman antremana devam edin. " dedi.

Sonra bana döndü.

Abdullah: sende Nehir'in yanına git. Kız seni özledi.

Dedem bunu deyince hızlıca ablamın yanına koştum. Onu o kadar çok özlemişim ki anlatamam. Ben ona sarılınca o da kollarını bana sardı. Benim yavru kedi gibi ona sırnaşmam onu güldürünce ben de gülmeye başladım.

Türk / Japon VoleyboluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin