15, siyah saçlar

99 13 74
                                    


- final bölümü - (ç.: bonus bölüm de olacak, kütüphanenizden çıkarmamanızı öneririm.)

hoseok, namjoon'un ona verdiği 'yoongi'ye hislerini söyle' tavsiyesini kenara koymuştu. zavallı oğlanın kafası zaten yeterince karışıktı ve bunun ağırlığıyla üzerine daha da gitmek istemiyordu.

bu yüzden, yoongi ona gelene kadar beklemeye karar verdi. hyungunun kapanık biri olduğunu biliyordu; iyi ya da kötü olsun, buna ihtiyacı olan bir kişi.

salı günüydü. yoongi'nin onu öpmesinin üzerinden tam bir gün geçmişti. hoseok o sabah derslere katılmak için kalktığında mailini kontrol etti, profesör hastalandığı için ders iptaldi. kırmızı kafa, bir güncük de olsa izinli olduğu için sessizde mutluydu, ancak bu mutluluğun yakında dönüp kıçını ısıracağını da biliyordu.

daha dün, hoseok nihayet sıcak su tarafını tamir ettirmişti. harikaydı, masraflar onun için bedavaydı. çünkü görünüşe göre ev sahibinin dairede meydana gelen herhangi bir hasarı karşılama zorunluluğu vardı. tıpkı birkaç ay önce olduğu gibi, hoseok'un o anda yapmak istediği tek şey kafasını duvara vurup durmaktı. madem öyle, neden daha önce tamir ettirmemişti ki? yetişkin olmaktan nefret ediyordu.

hoseok, sıcak hava tüten banyodan çıkıp ufak koltuğuna otururken iç çekti. sıcak duş almak onun için dünyadaki en güzel şeydi. günde on beş dakika boyunca, her şeyi unutma yetisine sahip oluyordu.

bu düşünceler devam etti, ta ki min yoongi'den bir mesaj alana kadar.

ekranda yazılar belirdiğinde kalbinin boğazına kadar çıkmış olduğunu hissediyordu:

'henüz benden nefret etmiyorsan, saat 17.30'da apartmana en yakın parkta buluşalım. konuşmamız gerek.'

hoseok, saat 16.56'yı gösterdiğinde vücudunun her yeri kaskatı kesilmiş haldeydi. bu günün eninde sonunda geleceğini biliyordu ama şu an düşünebildiği tek şey, sorunlarından kaçmanın iyi bir seçim olup olmadığıydı.

-

kısa mesafeli parka yürürkenki titremesine baktığında, dizlerinin bağının nasıl hâlâ çözülmediğine şaşırıyordu hoseok. yoongi'nin nereden bahsettiğini biliyordu çünkü iki ay önce bir gece, iki oğlan da uyuyamamıştı. bu yüzden binaya yakın bir parktaki eski salıncaklara oturmuşlardı. hem de saat gece 3'e kadar. o gece ikisi de ne var ne yok her şeyi anlatmışlardı, yorgunlardı. dediklerinin çok kişisel olması ya da sabah pişman olabilecekleri ihtimali onları rahatsız etmemişti. ikisi de, bu gecenin ardından çok daha yakınlaşmışlardı.

"siktir, siktir. sikeyim, ne yapacağım? ne söyleyeceğim-" kendi kendine konuşuyordu. dairesinden ayrılmadan hemen önce, namjoon'a durumu açıklayan kısa bir cevap atmıştı ancak aldığı tek cevap, 'iyi şanslar' olmuştu. hoseok kafasının bir köşesine, onun götünü pataklayacağını not aldı.

güneş batıdan yavaşça kaybolurken, gökyüzünde pembe ve turuncunun tonlarında güzel bir görüntü oluşturuyordu. düşündü, parka yaklaştıkça hoseok'un adımları hızlanmaya başlamıştı. hâlâ fena korkuyor olsa da, yoongi ile yüzleşme düşüncesi şimdi daha az korkutucu gibiydi.

yoongi hyungu aynı hissetmiyor olsa bile, hoseok hislerinin derinliğini ona anlatacak, kendini olabildiğince açacaktı.

şüpheyle yumuşak, yeşil çimenlere basması, her şeyden çok sevdiği oğlana yaklaştığının göstergesiydi. kırmızı kafa, mide boşluğundaki sinirler yükselirken, açık alanı gözleriyle tarayıp yoongi'yi aradı. gözleri küçük çocukların, gençlerin ve ebeveynlerin üzerinden geçti ancak yoongi'yi görememişti; ta ki en sola gidip piknik masasında oturan ufak boylu oğlanı görene kadar.

soap 𖥸 yoonseok [türkçe çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin