İncir çiçeği aşeriyorum

3 0 0
                                    


"Çok sevgili sana,

Bilmiyorum nedendir fakat bu akşam bir başka yorgunum ve sen yoksun yorgunluğumda. Yatağıma uzanıyorum, tavana bakıyorum. Gözümün kenarında hafif bir yaşla gururlanıyorum.

Söylesene bu bir aşk hikâyesi mi olacak? Sanmam. Bu yalnız yazarların arasında yaşanan özel bir ilişkidir. Aşk değil, aşktan çok uzak. Dostluk değil, sadakat yok. Hoşlantı değil, çünkü kalıcı.

Anlıyorsun değil mi beni? Yazdığım her yeni şeyde bir arkadaşım daha oluyor bu dünyada  olmayan ve bazen karıştırıyorum hangi anılarımın gerçek olduğunu! Tüm bu kişilik karmaşasının içinde nasıl yapayım da birini bulup aşık olayım? Evet evet, ben aşık olamam. Bu aşk değil. Bu saygı. Neler diyorum ben...

Karışık geldi değil mi? Bir konudan öbürüne, bir cümleden diğerine. Her şey birbirinden alakasız ancak aynı zamanda bir o kadar da bileşik. Bak yine bir şeyler yazıp sildim mesela az önce.

Artık öyle bir noktaya geldim ki her şey benim için bir 'konu' yalnızca. Sen bile. Hayatımda varsın, evet. Seni gördüm, sana dokundum ve seni düşündüm. Kısacası seni yaşadım.

Peki ya ondan sonra? Ondan sonrasında sen artık bir konu oluyorsun benim için. Hikâyeleşiyorsun, cümleleşiyorsun. Seni bir ameliyat masasına yatırıyorum ve anılarımla yarıp derini, yazımla dikiş atıyorum tenine. Yalnızca gördüğüm kadar olduğunu sanmamışsındır umarım muhayyilemde. Eminim ki düşünmemişsindir çünkü en nihayetinde sen de benim gibi zehirlisin sonuna kadar.

Acıtıyor değil mi böyle olması? Demek istediğim,
her tanıdığın insana kendinden bir şeyler katmak ve sonrasında hayal olanı fazla benimseyip gerçek olanla karıştırmak. Seni bilmem ama beni acıtıyor. Sevdiklerime karşı yetersiz hissediyorum kendimi. Sanki onların hayatlarını bir parazit gibi sömürüp sonrasında duygularına hiç önem vermeden -yalnızca gözlem yaparak-  bir kenara atıyormuşum gibi. Hayır hayır, böyle değil. Böyle hissettirmiyor. Aslına bakarsan unuttum. Her neyse.

Gelelim bu mektubu niçin yazdığıma. Fark ettiysen hâl hatır sormadım hiç ama biliyorum ki alınmıyorsun. Hatta işine geliyor. 'Nasılsın?' diye sorsam susamazsın sen çünkü. Ellerin yorulsun istemiyorum.

Fakat bir konu var ki dünden beri aklımda. Senle de paylaşmak istiyorum. Daha doğrusu artık bunu birilerine anlatmak istiyorum. Çünkü o kadar sıvı (akışkan) ki düşüncelerim ancak bir kalıba soktuğumda şekil alıyorlar. Ah şu yazmak yok mu! Her serbest düşünceyi bir küçük harfe bağlamak iple...

Her neyse, ne diyordum? Ah evet, konu. Konu...
Son zamanlarda kendimi fazla dinleyici hissediyorum doğrusu. Herkes bir şeyler anlatmak istiyor, bense kırmamak için dinliyorum.

Neden peki? "Hayır." desem ne değişir? Yoksa konuşma sırasının bana mı gelmesini bekliyorum? Bilmiyorum, belki de kaybetmekten korkuyorum.

Ne yani, onlar korkmuyorlar mı?

İyi geceler, şimdi yatıyorum.
Kafama ne zaman eserse o zaman devam ederim.

***

Haftalar geçmiş üzerinden ve ben yine buradayım. Bu mektubu tamamlayana kadar ölmesem bari... Çok garip değil mi? Ölüm.

Ah bu arada, bulgur pilavı pirinçten daha güzel bence. Bilmiyorum aslında... Of anam of... Kafam ne zaman toparlak olacak benim?

Aslına bakarsan... Sen gittiğinden beri iyi değilim. Tek tek herkes gitti ve ben her gidenin mektup yazdım arkasından. Annem gitti, karım gitti, kızım gitti, kapımın menteşesinde yuva kurmuş o minik böcek bile gitti! Oysa hayal kurmuştum. Bir yumurtlayacaktı böcek, beş yüz tane yavru saracaktı evi. Birlikte yaşayacaktık...

Garip mi? Değil. Sen de böyle demezsin çünkü biliyorum, biliyorum ki sen de benim gibisin!  Nasıl anlatsam bilmiyorum bunu... Deli gibiyim ama zekâdan delirmiş gibi. Zeki miyim peki? Hayır! Sakat gibiyim ama değilim de, bir zihinsel geriliğim de yok. Sapasağlam bu mahlûkta yanlış giden ne o hâlde? Sen de böyle hissediyorsun, biliyorum. Her sosyal yerde kafanı çevirip başka şeyle uğraşmak, şarkı mırıldanmak, hayali müzik aletleri çalmak, durduk yere alakasız şeyler söylemek, şiir okumak, her sözü süslemek, uzaklara dalıp gitmek...

Aman Allah'ım! Bu ne curcuna böyle! İki lafı bir araya getirip de bir mektup bile yazamıyorum kafamdaki kalabalıktan. Yalnızca ünlemler ve üç noktalar var koca kâğıtta. Vallahi bilerek yapmıyorum.

Ee aşk diyordum. Oysa ne kadar da uzak konumuz aşktan! Ta başta söyledim, devam ettiremedim bir türlü.

Ben senin fikirlerine aşık oldum sanırım. Canım ne yanında olmak istiyor ne de uzağında fakat ruhum her zaman seninleliği diliyor. Bir sözün, bir bakışın çekiyor canım. Aşeriyorum resmen seni fakat o ölümlü kabuğun olmadan, çırılçıplak!

Sense sanırım sıkıldığın için gittin benden. Evli olduğum için gitmemişsindir, biliyorum ben senin o terbiyesiz ruhunu. O hâlde belki de...

Kahretsin! Neden kimseyi memnum edemiyorum ben sen de dahil? Neden hep benden iyiler var bu dünyada ve benden bir şeyler alıp götürüyorlar? Yoruluyorum, anla beni. Engel karşımda değil, tam omuzlarımın üstüne bir eşek ölüsü gibi yüklenmiş ve ben yol kat edemiyorum! Canım yanıyor, ağlamak istiyorum ama bir yandan da ağlamaya hakkım yokmuş gibi hissediyorum. Benden daha kötülerini yaşayanlar var, benden daha çok şükredenler var, o hâlde ben ne diye her şeyden yakınıp duruyorum? "Kahrolsun" demeye sebebim ne?

Bilmiyorum, bilmiyorum... Yalvarırım yardım et bana! Yalvarırım geri dön çünkü artık birilerine bir şeyler anlatmak istiyorum. Sığdıramıyorum duygularımı, üç metreküpün içine ne sığar ki!

Şimdi yanımda olmasan bile kabulümdür aslında. Yalnız bu mektuba cevap vereceğini bilsem yeter bana. Yalnız bir karşılık, oluduğuna dair bir işaret... Ben son zamanlarda biraz fazla şairim!

Bedenimin bu müthiş iddiasızlığına karşın ruhum nasıl da yarışı seviyor bir bak hele. Ben fazlayım, inan ki fazlayım. Neye mi? Seninki de soru! Bu şehre tabii ki, neye olacak? Şehir derken neyden bahsettiğimi de anlamıyorsun değil mi? Asla da anlayamayacaksın zaten, kimse anlamayacak... Karşılıksız anlatılacak bir şey değil bu. Ah canım... Oysa bir kere bana cevap versen neler neler bileceksin hakkımda.

Mesela ben... Ah boş ver... Kime anlatıyorum ki zaten, kimin umrunda?

Karnım acıktı. Gideyim de şu doymak bilmez midemi susturayım, sonra geleceğim yanına. Yanı başına, bir Albatros kulacı kadar uzağına... Yığılıvereceğim dizlerine ve sen beni tutup kaldıracaksın o narin ellerinle. Beni terk eden karım ve kızım gelecek aklıma, hüzünleneceğim, beni içine düştüğüm yeisten yine sen kurtaracaksın! Sonra gideceksin, bense toparlak... Arkandan bakacağım ayakta dimdik dururken. Çünkü sen böyle yaparsın!

Umut verdiğin bir çocuğun, sözünü tutmadığında nasıl kalbi kırılıyorsa, öyle yarı yolda bırakırsın beni! Ah o adam yok mu o adam... Hepsi onun başının altından çıktı, belki de o olmasaydı...

Aman Allah'ım, neler diyorum ben! Bak yine bir küçük pire deve oluverdi gözümde. Ne olmuş yani terk edilmişsem? Ne olmuş benden daha iyi bir yazar alıp götürmüşse sevdiğimi? Bunlar da dert midir ki şikayet edip duruyorum?

Beni soktuğun şu hallere bak... Ey kadın, belki senin umrunda değil ama ben seni seviyorum. Ben, seni seviyorum. Aşk değil, aşktan çok uzak. ADostluk değil, sadakat yok. Hoşlantı değil, çünkü kalıcı.

Yalnızca canım sen çekiyor bu akşam.
İncir çiçeği aşeriyorum.

5081Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin