-10- (+18) F

29 4 0
                                    


2 AY SONRA

Jeno ve Jaemin arkada eşyaları sırtlamış can çekişerek yürürken ben elimde çantam gözümde güneş gözlüğüm prensler gibi arabama yürüyordum. Bagajı açıp onlara ufaktan yardımcı oldum. Jaemin sırt çantamı bana uzattı.

"Bari bunu alsaydın. Kendi eşyanı bile bize taşıttırdın."

Gülümseyerek sürücü koltuğuna geçtim. Elimdeki çantaları yan koltuğa bıraktım. Zaten ikisinin de oraya oturmayacağına emindim. Tam da düşündüğüm gibi öne oturmayı denemeden arka kapıları açıp yan yana oturdular.

Tam arabayı çalıştırıyordum ki korna sesini duydum. Karşıma baktığımda Mark'ın arabasından el sallayan Mark'ı ve diğerlerini gördüm. Anında arabayı çalıştırıp ben de iki kez kornaya bastım. Sonra da radyodan bir şarkı açıp sesi yükselttim. Arka arkaya arabayı sürmeye başladık. Ben şarkı söyleyip sonuna kadar açtığım camlardan sızan rüzgarla eğlenirken Jeno ve Jaemin'e sadece bir anlık göz attım. Ve ikisini deli gibi öpüşürken gördüm. Jaemin yine biraz sakindi ama Jeno'nun eli kolu hiç rahat durmuyordu. Anında gözlerimi kaçırdım. Bu işi benim yanımda, benim arabamda yapmayacaklarını umuyordum sadece. Sonunda kamp yapacağımız alana geldiğimizde rahatça bir nefes alabildik.

"Çadırları kurduktan sonra yapalım ne yapıyorsak?"

Jeno ve Jaemin arabadan darmadağın bir şekilde çıkınca herkes oraya döndü. Jeno'nun siyah saçları birbirine girmişti ve tişörtü de normal durmuyordu. Jaemin'in ise dudakları kıpkırmızıydı ve şişmişti. Nefessiz kalmış olacak ki derin nefesler alıp veriyordu.

"Arabada ne oldu öyle?"

Kulağıma şaşkınlıkla fısıldayan Mark'a baktım.

"Ne sen sor ne ben söyleyeyim!"

Yanımızda getirdiğimiz çadırları ikili gruplar halinde kurduk. Ben ve Mark, Arda, Jeno ve Jaemin, Yangyang ve Sicheng, Lucas ve yeni sevgilisi Jungwoo. Çadırlar bittiğinde hep birlikte bir oturma alanı kurduk. Her şey bittiğinde yiyecek bir şeyler hazırlamaya koyulduk. Diğerleri topla oynarken Mark mangalın başına geçmişti, ben de yanında ona yardımcı oluyordum. Arada bir terini silip arada bir de öpücük veriyordum.

"Arabayı artık çok iyi sürüyorsun."

"Senin sayende. Öğretmesen ne yapardım bilmiyorum."

Gülümsedi ve maşayla kanatları çevirdi.

Yemek hazır olunca oturup topluca yedik ve ardından birkaç oyun oynadık. Sanki çok çabuk akşam olmuştu. Hava kararınca tam ortaya bir ateş yaktık ve etrafına oturduk. Sırf buna özel getirdiğimiz marshmallowları ateşe tutup afiyetle yedik. Hava soğuduğunda ise üstümüze getirdiğimiz battaniyelerden aldık. Mark ve ben bir battaniyeyi sırtımıza atıp diğerini de bacaklarımıza örtmeyi tercih etmiştik. Herkes en sonda yapacağımız korkunç hikâyeler seansına hazırlıklı gelmişti. Hepimiz sanki internetten bulup birini seçmemişiz gibi dinlediğimiz hikâyelere aşırı tepki veriyorduk. Artı son kişide kendininkini bitirince çadırlarımıza dönme kararı aldık. Mark çadıra oturmuş ayakkabılarını çıkarıyordu ki onu durdurdum.

"Acilen tuvaletimi yapmam gerekiyor. Benimle gel."

"Anlatılanlardan gerçekten korktun değil mi?"

"Belki biraz. Ama önemli olan bu değil. Tek başıma gitmek istemiyorum."

Kafasını salladı ve çantasından peçete ve bir şişe su çıkardı.

"Hadi gel, gidelim."

Ormanın birazcık içine girdik. Güzel bir yer gördüğümde beni izleyen Mark'a döndüm.

paralel evren | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin