"Ne oldu?" İç çekmeme tepki verince utanarak güldüm. Sana rahat rahat dokunabildiğim için mutluyum diyemedim.
"Çok tuhaf." Dedim sadece. Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilemeyerek. "Babam öldüğünden beri ilk defa birine sarılıyorum. Daha doğrusu seninle karşılaşana kadar hiç kimseye sarılmaya böylesine ihtiyaç duyduğumu bilmiyordum." Bunu söylemekten çekinmedim ya da utanç duymadım. Dün gece bedenlerimizi paylaşmıştık, bu kadar bilgiyi de paylaşabileceğimizi düşündüm. "İlk gün telefon kulübesinden çıktığımda beni ilaçla karşıladığın sırada." Ona bağırmam aklıma geldi. "Sana sarılıp ağlamamak için kendimi zor tutmuştum."
İtirafım saçlarımda hareket eden elini durdurdu. Nefes alışının değiştiğini fark ettim. Acıma mıydı bu? "O an ben de sana sarılmak istemiştim. Korkunç görünüyordun çünkü. Savaştan çıkmış gibi."
"Savaştaydım zaten." Bütün bunları ona anlatıp anlatmama konusunda ikileme düşsem de devam ettim. Ona önce annemle babamı anlattım. Batı ve Doğu aşkını, yürümeyen ilişkilerini. Kore'de geçirdiğim günleri, annemin beni küçük bir çantayla uçağa bindirişini... Asla hiçbir yerde kabul görmeyişimi, memleketsizliğimi ve yalnızlığımı. Beni bölmeden dinlemiş olsa da vücut dili çok şey anlattı.
Bazı yerlerde onun da boğazı düğümlendi, bazı yerlerde ise kasları sinirle gerildi. Anlattığım hiçbir şeyin boşa gitmediğini, ben istersem her zaman yanımda olacağını hissettirdi.
"Babam öleli 10 yıl oluyor. Bana hak ettiğimden ve baş edebileceğimden çok daha büyük bir miras bırakarak gitti. Bir de çözülmeyen bir ölüm... O zaman küçük olduğum için konuşulan şeyleri tam olarak anlamam büyüyünce gerçekleşti. Arabasının kasıtlı olarak çalışan tarafından bozulduğu belliydi. Fakat çalışan sadece kişisel kininden dolayı böyle bir şey yaptığını, azmettiricisinin olmadığını söyleyince olay kapandı. Çalışan hapse girdi ve birkaç sene önce de serbest bırakıldı.
Ama babamın bütün danışmanları, yönetimde bana yardımcı olan herkes olayın bu kadar basit olmadığını biliyordu. Mafyanın işiydi. Küçüktüm ama sürekli okula bile koruma ile gitmenin anlamını biliyordum. Korku ve huzursuzluk. Kimsenin yanıma yaklaşamaması, yaklaşanların da zenginliğimi hedeflemesi...
Buraya gelmeden bir hafta önce annem ve kız kardeşlerim İtalya'ya gelmişti. Kore'deki kocası öldükten sonra İtalya'daki kocasının mirası için gelmişti. Vakit kaybetmeden miras davası açmıştı. Bunu öğrenince öfke duydum. Tek istediğim onlara tek bir kuruş bile kaptırmadan bu durumu çözmekti. Davaya gitmek için yola çıkmıştım ki panik yaşadım. Arabam bana verilmek için hazırlanan araba değildi ve tuhaf sesler gelmeye başlamıştı. Belki kimse bir şey yapmamıştı arabaya ama ben babam gibi öleceğimi düşünerek panikledim ve yolumu kaybettim. Sonrası ise kaza ve buraya gelmem."
"Annene sana dava açtığı için teşekkür etmem gerekir mi?" Konuşmanın ağırlığını yumuşatmasına sevinerek güldüm.
"O gün, yani telefonla konuştuğum gün annemin vurulduğunu öğrendim." Gülen yüzü anında düştü ve endişeli şekilde bana baktı. Sadece hafifçe omuz silktim. Bu yüzden de endişelenmesini istemiyordum. "Dün konuştuğumda durumu hala ciddiyetini koruyordu. Ne hissedeceğimi bilemedim bunu öğrendiğimde. Annem olarak görmeyi yıllar önce bıraktığım biriydi. Bir anda hayatıma böyle girmesi ise cabası. Ama yine de duyduğumda ne hissedeceğimi bilemedim.
Polis olayla ilgili şüpheliler listesine beni de ekleyerek arama emri çıkartmış. Bir anda mirasa konmaya çalışan anneyi öldüren bir çocuk... Çok da uzak bir ihtimal değil gibiydi. Fakat saldırıyı babamı öldüren kişilerin yaptığı belliydi, dahası eğer mahkemeye gitseydim olay yerinde ben de olacaktım. Eğer başıma o kaza gelmeyip de burayı bulmasaydım belki ben de ölecek ya da tutuklanacaktım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolunu Kaybedenler Oteli
FanficBelki de yolunu kaybeden değil, yolunu onda bulandım.