14. Bölüm: Güven

24 3 5
                                    

Vallaha bu aralar yazma isteğim çok. Bende tak tak bölümleri sıralıyorum. Kapağı değiştirdim sizce nasıl. Vallaha ben çok beğendim. Kapaklarımı ben tasarlıyorum bu arada. Neyse hemen bölüme geçelim.

Virabismillah

____________________________

Aşağıdan ses gelmeyince bu seferde koşarak odama geçtim. Ne olur ne olmaz aşağıya inerken makas alıcaktım. Bazen etrafımda beni takip eden askerler görüyordum. Bu da demek oluyor ki ben babamı şehit vermeme rağmen bizi rahat bırakmamışlardı. Ve beni alt katta beler bekliyor bilemiyordum. Makası alıp yavaş yavaş merdivenleri indim. Salonun bahçeye açılan cam kapısı açıktı. Oradan ses gelmişti. Koltuğu geçip cam kapıya yaklaşmamla yerde iki seksen uzanan Güney'i görmem bir oldu. Ne işi vardı bunun burda. Birde yere yatmış kenli kendine söyleniyordu. Büyük ihtimal seslenmemi o yüzden duymadı.
"Ah Güney ah. Nereye takıldımda düştüm ben ya"
"Kapının pervazına takılmışsın."
Diye sorusunu cevaplamamla başını kaldırıp beni gördü. Hızla ayaklanırken kafasınıda koltuğa vurmuştu.
"Ne işin var senin burda? Nasıl buldun burayı?"
"Şey gittiğini duyunca bende sınava girdim. Senin yanına gelmek içinde sorumluları aradım onlarda buranın konumunu attılar. Müdürde seni yalnız bırakmak istemediği için gitmeme izin verdi."
Demesiyle sinirle soludum. Bide ben onları uyarmıştım dimi kimseye burayı söylemeyin diye. Yok yani illa Hazan delirecek illa Hazan kızacak. Buda bana ne meraklıymış arkadaş. Tamam manasında kafamı sallayıp arkasındaki cam kapıyı kapattım. Kış ayı gelmişti etraf helede ormanın içi soğumuştu. Güneye taraf konuştum.
"Kilerde odunlar var ben yemek yaparken sende şömineyi yak"
Dememle kafasını emir almış gibi sallayıp önden ilerlemeye başladı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi durup tekrar bana döndü.
"Kiler neredeydi?"
Sorusuna gülmek istesemde en sonki kavgamızdan dolayı gülmemiştim. Bu kavgayı yemekten sonra konuşacaktık. Güney fark etmemeye çalışsada çok üşüdüğü belliydi. Şömineyi yakmak iyi olacaktı.
"Mutfağın koridorundaki en son kapı"
Dememle beni beklemiş ben mutfağa giderken o da kilere gitmişti. Dolap full doluydu. Saolsun Ferdi abi benim geleceğim zaman tüm dolabı doldurur, en sevdiğim şeylere kadar alırdı. Dolapta gördüğüm tavukla, tavuk sote yapmaya karar verdim. Yanına güzel birde pilav yaptıkmı çok güzel olur. Son olarakta bir ezogelin çorbası ve salatayla her şey tamam. İlk olarak ezogelinle başladım. Hazır çorbanın içine bir az su ekleyip karıştırmaya koyuldum. Ben karıştırırken Güney elinde odun sepetiyle salona geçti. Çorbayı hazır olmaya bırakırken tavuk sotenin malzemelerini doğramaya koyuldum. Tavuğu güzelce doğradıktan sonra tavanın içine biraz yağ ekleyip tavuğu güzelce pişmesi için koydum. Soğan be biberleri ince ince doğrayıp tavuk iyice piştiğinde ekledim. Onlar orada kavrulurken domatesin kabuklarını soyup küp küp doğradım ve tavaya ilave ettim. Yemek iyice suyunu çekince baharatlarını ekleyip güzelce karıştırdım. En sonunda kapağını kapatıp iyice pişmeye bıraktım. Pilav için pirinçleri yıkayıp kenarı koydum. Tencerelerin içinden pilav tenceresini alıp ocağa yerleştirdim. İçine yeterince tereyağı koyup birazda sıvı yağ ekledim. Biraz eridikten sonra arpa şehriyeyi döküp rengi koyu renk olana kadar karıştırdım. Üstüne pirinçleride ekleyip üç dört dakika kavurdum. Son olarak tuzu ve suyu ekleyip biraz karıştırdım. Pişmesi için kısıl ateşe alıp kapağını kapattım. Yemeklerim güzelce olurken bende bir yandan salata yapıyordum. Mor lahanayı rendeleyip salata kasesine koydum. Peşine havuçlarıda rendeleyip mor lahananın üzerine ekledim. Maruluda doğrayı ekledikten sonra salatalık, domates ve yeşil soğanda doğrayıp tabağa ekledim. Üzerine sıvı yağ, nar ekşisi ve yarım limon sıkıp  karıştırdım. Salatayı bitirmem ve yemeklerin pişmesiyle her şey hazırdı. Mutfağa giren ve eli yüzü kapkara olmuş Güney ile kahkahamı bu sefer tutamadım. Ben ona gülerken somurtmaya çalışarak bana bakıyordu. Ama onunda gülmek istediği belliydi.
"Ben şömineyi yaktım ama yakarken bende bir az yanmış olabilirim sen sofrayı hazırlarken bir üstümü değiştirsem olur mu?"
"Tamam. Misafir odası mutfağın yanımdaki oda"
Demele koşarak mutfaktan çıktı. Bende salondaki masaya tabakları koymaya gittim. Sofrayı güzelce hazırladıktan sonra Güney gelmişti. Beraber yemeğe koyulduk. Güney çok acıktığını belli ederek hızlı bir aç ayı gibi yemeğe başladı. Çorbayı bitirmesiyle hızla kalkıp yemek ve pilavdanda koydu. Yemek yerken salatadanda almayı ihmal etmiyordu tabi. Yemekleri bitirmemizle. Beraber el birliğiyle masayı toplayıp bulaşıkları yıkamaya koyulduk. Ben yıkıyorum oda kuruluyordu. Bana çekinerek bakıyordu bir şey söylemeye çalışıyordu. Onun daha fazla kıvranmasına göz yummayıp ben atıldım.
"Ne oldu kıvranıp duruyorsun?"
"Ellerine sağlık yemek çok güzel olmuştu. Bu olanları ne zaman konuşacağız."
"Afiyet olsun salona geçip konuşalım. Dolaptan gazoz çıkarır mısın? Yediklerimizi sindiririz."
Dememle kafa sallamış. Dolaptan iki gazoz çıkarmıştı. Bende biten bulaşıklardan dolayı elimi kuruladım. Gazozların kapağını açıcakla açıp mutfaktan çıktık. Beraber salonda şöminenin karşısında bulunan tekli koltuklara oturduk. Bana nasıl konuşmaya başlayacağını bilemez şekilde bakıyordu. Artık sıkılmış olacakki bir anda konuşmaya başladı.
"Neden buraya geldin? Seni buraya getiren şey ne yada kim?"
"Annem ile babam için buraya geldim"
Dememle başını yavaşça eğdi. Bana acımış mıydı? Acımasında acınıcak halde değildim. Ondan veya annesi, babası yaşayanlardan bir farkım yok. Bu sefer ben sordum.
"Sen neden özellikle peşimden geldin peki?"
"Sana o gün olanları anlatmak için geldim."
"Anlat dinliyorum seni"
"Ben onun yani Şirin'in böyle bir şey yapabileceğini düşünmedim. Yani Cansu yüzünden yapar o böyle şeyleri. Aslında Cansu olmasa iyi kızdır Şirin. Biz ortaokuldan beri tanışıyoruz. O okulda bende oda yurtluyuz. Be olduysa Cansu ile tanıştıktan ve Cansu onuda diğerleri gibi kendi kölesi olarak kullanmaya başladığında oldu. Şirin liseye geçince onu zorbaladılar ne kadar ben yanında olmak istesemde hep bir kız arkadaş istedi. Cansu ile tanışınca Cansu onu benden uzaklaştırdı. Biz o zamandan beri konuşmuyorduk. Taki sen gelene kadar. Öyle işte ben bir an onu tekrar eski Şirin olarak gördüm yani galiba görmek istedim. Ama anladımki o asla eskisi gibi olamayacak. Özür dilerim beni affeder misin? "
Onu anlamıştım, yani sanırım. Ama bir şey denemem gerekiyordu.
"Seni affederim ama bir şartla. Elini bana uzatır mısın?"
Dememle hemen bana elini uzattı. Bende elimdeki sodayı bırakarak elini tuttum. Bir şey olmayınca aklıma gelen bir anlık şeyle Güney'e daha fazla yaklaşarak elimi kalbine koydum. Elimi kalbine koymamla dövmemde bir sancı hissettim. Hırkamın tek kolunu çıkararak dövmeme baktığımda pusulanın ucu delirmişçesine dönüyordu. Sonunda ise zınk diye aynı yönde durdu. Bu seferse daha sert bir sızı hissettim. Bu seferki kalbimden geliyordu. Canımın acısıyla inlerken Ayı'n üstünde parlak bir çizgi oluştu. Parlaklığı geçince Ay'ın çatlamış olduğunu gördüm. Hareketlilik bitmişti ona rağmen kalbimdeki sızı devam ediyordu. Nasıl geçicekti, nasıl geçirecektim ben bu acıyı. Sonra aklıma sol elimin hala Güney'in kalbinde olduğunu hatırladım. Elimi sanki yanan bir sobaya koymuş gibi hızla çektim. Acı yavaş yavaş geçmeye başlarken Güney'in anlamsız bakışlarıyla bakışıyordum. Ama ben dersimi almıştım bu işi oluruna bırakıcaktım. Ne olucaksa zamanında olucaktı. Şimdi ise Güney'in sorularına cevap vermeliydim.
"Ne oldu Hazan? Canın mı acıdı? Benim yüzümden mi oldu? Bana dokununca yüzün acıdan kasıldı. Hem o dövme nasıl hareket etti?"
"İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?"
Sorduğum soruyla bana kötü kötü bakan Güney ile kıkırdadım. Güney cevap vermemi bekliyordu. Kıkırdamayı kesip yüzüne ciddiyetle baktım.
"Hatırlarsan sen geldiğinde yukarıdaydım. Annem ile babam bana bir mektup bırakmıştı. Onun içerisinde dövmemin üstünde bir pusula belireceğini söyledi. Aslında dövmemde ay ile el var. İşte bana pusulanın ucu hangi yönü gösterirse benim kalbimde onu gösterecekmiş. Okun ucu Güney Doğu'yu gösteriyor. Benim tanıdığım tek Güney sensin, Doğu ise Floryadaki Doğu var bende deniyim dedim. Ama anladım ki benim zorlamamla olmayacak bu iş"
Dememle bana ağzı bir karış açık bana bakıyordu.
"Ağzını kapat ağzını sinek girecek"
Diye dalga geçtiğimde elini kaldırmış ve eli ile ağzını kapatmıştı. Bu hareketine kahkahalarla gülmeye başladım. Affetmiştim onu askerlerden sonra ilk arkadaşımdı nasıl olsa.
"Eee ben ve Vişne ne olacak"
"Siz kardeşimsiniz dostum merak etme"
"Ay tamam o zaman"
Diyen Rıfkı'nın tepkisi kahkahalarım dahada büyüdü. Be gülerken yüzüme baka kalan bir Güney vardı. Gülerken ne bakıyosun manasında kafamı salladım. Oda ne yaptığını sonunda anlamış olacakki gözlerini kaçırdı. Uykusu gelmiş olacakki esnemeye başladı. Saate baktığımda on bire geliyordu.
"Hadi yatalım artık. Ben sana kalacağın yeri göstereyim."
Alt katta ve üst katta birer tane misafir odası vardı. Güney'i alt kattaki misafir odasına götürdüm. Ben yemek yaparken içeri aldığı bavulunu getirip odaya koydu. Birbirimize iyi geceler diyerek odadan çıktım. Açıkçası yorulmamıştım dört gün hiç uyumamışlığım vardı. Aldığım eğitim asker eğiti olduğu için bir asker ne yapabiliyorsa aynısını yapabiliyordum. Uykum yoktu veya yorulmamıştım ama uyumam gerekiyordu. Uyumasam gün geçtikçe direncim yorulurdu. Buda hiç işime gelmezdi çünkü her an her saniye Florya'ya çağrılabilirdim. Yavaş yavaş yukarı çıkıp odama geçtim.

Sihrin SırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin