⋆꙳•̩̩͙❅*̩̩͙‧͙ ‧͙*̩̩͙❆ ͙͛ ˚₊⋆
Soğuk yüzünü yeniden gösterdiğinde her yer beyaza kaplanmış, havada küçük kar taneleri vardı şimdi.
Karın o ciğerlerinizi açan ferah kokusuna karışmış, sarı şeritler ve çığlık çığlığa ağlayan bir kadın.
Sevdiği adamın kanla kaplanmış cesedine baktıkça içinde büyüyen şeyler bile inandıramıyordu onu. Kim inanabilirdi ki?
Bu soluk çehre sabah ona çiçek veren romantik adama ait olabilir miydi? Bir kaç saat önce konuştuğu kişi şimdi sonsuza kadar suskunluğa çekilmiş olabilir miydi?
Kanla kaplı kara ve ruhsuz adamdan gözlerini çekti zorla. Çocuğuna baktı. Bencilce davranmış, şu ana kadar sadece kocasının yanına gitmek için debelenmiş, küçük çocuğun ne halde olduğuna bile bakmamıştı. Sarışın çocuğa hızla sarıldığında üşüdüğünü şimdi idrak edebiliyordu. Yorgun ve yıkılmış hissediyor çocuğun omzuna omzuna ağlıyordu.
Fakat sarışın çocuk ağlamıyordu bile. Kadın bu detayı yasdan fark edememiş bir şekilde çocuğunu iyi hissettirmeye çalışıyordu.
Sarışın çocuk üzülse neyi değiştirirdi ki? O adamı zaten oldum olası sevmemişti. Şimdi taşınmak zorunda kalacaklardı, evde tek çalışan kişi de gittiği için annesi çalışmak zorunda kalmış, küçük bir kasabaya taşınmışlardı. Zaten yeterince sancılı geçen bu süreç sonunda arkadaşlarını ve hoşlandığı çocuğu özlemişti. Kestane gözlerine bakmak için her şeyini verip de gidebilirdi oraya.
Şimdi 14 yaşına basmış, küçük kasabada edindiği en yakın arkadaşına umutsuzca aşık olmuştu. HueningKai. Evet bir erkekti, babası ve annesinin buna ne kadar karşı olduklarını biliyordu.
Babası ne istemediyse şimdi hepsini yapmak istiyordu. Ölen adama içindeki kin soğumuyordu.
17 yaşına kadar gizlemişti aşkını. Ta ki en güvendiği kişi onu açığa çıkarana kadar. Kai durumdan rahatsız olmuş onu bırakmıştı.
Yeni bir çocukla da tanışmıştı. Kestane gözlüsüne ne kadar benzediği gözünden kaçmayan bir detayken ona hep soğuk tarafını göstermişti.
Zaten normalde de çok konuşkan ve insan sevicisi olmayan sarışın ihanetten sonra daha da içine gömülmüş, sırlarını ve gerçek benliğini bilmek isteyen çocuğu her seferinde kapıdan döndürmüştü.
Şimdiyse aynı kafede onu bekliyordu. Sokağı dikkatlice izliyor, onu kaçırmak istemiyordu. Onda olan tanıdıklığa ilk başta bir anlam veremese de irdelemek istiyordu.
Umudunu kaybetmiş bir şekilde önündeki iki kahveye baktığında kapı açılmış çıkan kişi sarışının midesindeki kelebekleri hareketlendirmişti.
Kahverengi saçlı, sarışını farkettiğinde ona doğru yürüyerek ortamı daha da germişti. 2 haftadır görmediği çocuğun özlemi ona Beomgyu'yu bile unuttururken Kai'nin sesiyle irkilmişti.
"Yeonjun kaç saattir seni arıyor."
Bunları söyleyip Taehyun'a olan ilgisini tamamen kesmiş sevgilisinin yanına doğru gitmişti.
Yine olmuştu.
Kai'nin ona sertçe bakan gözleri bile sarışının oksijen kaynağı gibiydi. 2 haftadır bunalmış ve onu görme ihtiyacı hissetmişti. Tanıdık bir duyguydu. Umuttu.
Bir insanın umutları olmadığına yaşayan ölüden farkı olmaz değil mi? Ama umut değil midir aynı zamanda insanı öldüren?
❄️
"O telefonu sana ne diye aldım sanıyorsun lan!?" Yeonjun öfkeyle karşısındaki sarışına bağırırken onun düz yüzü öfkesini bastırmaya hiç yardımcı olmuyordu.
"Almasaydın." Omuz silkerek atkısını çıkarmış ve odasına doğru ilerlemişti.
"Ben senin abinim Taehyun, neden bana yabancıymışım gibi davranıyorsun?" Sesindeki hayal kırıklığı hissedilirken sarışın yine içinde bir şey hissetmemişti.
"Benim abim öldü Yeonjun, sen sadece annemin babamı ve abimi unutmak için yaptığı döl israfından başka bir şey değilsin." Umursamaz tavırları artık sınırı aşarken Yeonjun sinirle saçlarını çekiştirmişti. Ona her zaman iyi davranmaya, biraz da olsun yumuşatmaya çalışıyordu fakat çocuk inat etmeye devam ediyordu. Kalbinin kırıldığını hissettiğinde her zaman sığındığı kişiyi aradı.
"Soobin bize gelebilir misin?"
❄️
"Lütfen deneyelim ya!" Chaewon'un yarım saattir sızlanmasını dinliyordu uzun saçlı.
"İstemiyorum oje falan." Gözlerini devirerek konuştuğunda kısa saçlı kız kaşlarını çatmış ve sonra somurtmuştu. "Çok sıkıcısın cidden." Hala somurtarak odadan çıktığında rahat bir nefes aldı Beomgyu.
Feminen şeyler onun için sorun değildi fakat nedensiz bir şekilde ojeleri tırnaklarına yakıştıramıyordu.
Kafasını cama yaslamış sarışını düşünüyordu şimdi. Onu ne zamandır görmediğini bilmiyor bu saçma ev hapisinden kurtulmak istiyordu. Tek bir notu bile düşük gelse yapılan bir cezaydı bu. Sözde akıllanması için yapılan bu şey onu derslerden, okuldan ve ailesinden daha da uzaklaştırmakdan başka bir şey yapmıyordu.
Telefonu çaldığında yumduğu gözlerini açmış telefonuna uzanmıştı. Gördüğü isimle yutkunmuştu. Soobin'le iki gün önce kavga etmişlerdi ve hala birbirlerine soğuk davranıyorlardı.
Telefonu açtığında sözü hızla kesilmişti.
"Beomgyu attığım konuma acil gelebilir misin?" Arkadaşının sesi dün ki kadar soğuk gelmemiş tanıdığı yumuşaklığa geri bürünmüştü.
"Ned-" kelimesini tamamlayamadan kapanan telefonla iç çekti. İzin istese alamazdı ve evleri camdan kaçamayacak kadar üst kattaydı.
Yine ablasına kalmıştı yani.
"Dünyadaki en sevdiğim insan, kâinat güzeli, canım ablamm." Ablasına sırnaşmasıyla kısa saçlı kız kaşlarını çatmıştı. Ne olduğunu anlayamadan Beomgyu başlamıştı.
"Beni acilen evden çıkarman gerekiyor, hem sende Yunjin ablanın yanına gidersin lütfeen." Yakın arkadaşının ismini duymasıyla kız gülümsemiş "Tamam!" Demişti.
🌬️🎏🎐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallin Light ' Taegyu
FanfictionKarda oynayan onlarca insan içinden tek birine dikkat kesilmiş çocuk. Sokak lambasının sarı ışığı yüzüne düşerken dikkat çekici olduğunu düşünmüş. ☾⋆。𖦹 °✩