Dolunay Saylan, 2019.
Gürültülü ortamları sevmezdim.
Evinde oturup saatlerce sessizliğin tadını çıkartan, kedileriyle otururken en sonunda ölüp gidecek tarzda biri değildim aslında ama sevdiğim gürültü ile sevmediğim gürültüler farklıydı. Bu gürültü sevdiklerim arasında sayılmazdı.
"Dolun kızım biraz keyiflensene ya!" dedi Seher. Burnumu kırıştırdım.
"Neye keyifleneceğim tam olarak?"
"Biten sınavlara."
Sanki bitmeleri her şeyi normal kılarmış gibiydi.
"Kendime bir şey alıp geliyorum." dedim Seher'den uzaklaşmak için. O kafasını sallarken tezgâha ilerledim. Ayağımdaki ayakkabılar hafiften acıtmaya başlamıştı ama bunu dert etmiyordum. Ayağımın acımasıyla sorunlarım hiçbir zaman olmazdı.
Barmene bir kokteyl söyledikten sonra hazırlanmasını bekledim. O sırada içeri giren bir grup adama baktım. Üniversiteli gibi gözükmemekle beraber aynı zamanda kocaman da gözükmüyorlardı. Gözüm aralarından birine takıldı sadece. Ben kokteylimi beklerken gözümün takıldığı ile göz göze gelmiştim bile. Birkaç saniye sonra ise onu bana bakarken yakaladım. Kendi kendime sırıttığım sırada bar tezgahına tutunup sandalyelerden birine oturdum. Bir elimi çeneme yaslarken diğerini saçlarımın ucunda dolaştırdım.
Dakika bile geçmeden yan tarafımda bir gölge belirdi. Kafamı çevrince onu gördüm. Barmen ne istediğini sorduğunda votka istedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bana döndü.
"Votkanın komik yanını duyabilir miyim?"
"Viski tipi vardı sende." dedim beklemeden. Dudaklarını yaladı.
"Adın ne?"
"Dolunay. Arkadaşlar Dolun der." dedim.
"Arkadaş değiliz, değil mi?" derken tek kaşını kaldırdı. Ona bakarken sırıtmadan duramıyormuşum gibi hissediyordum ama sırıtışımı saklamaya çalışıyordum sürekli. Bu işte başarılıydım. Biliyordum.
"Senin adın ne?"
"Pusat."
Bu sefer gülüşümü tutamadım. Ufak bir kahkaha kaçtı ağzımdan. Bana bakarken kaşlarını kaldırdı.
"Neden gülüyorsun?"
"Ailen adını koyarken seni bir silaha mı dönüştürmeyi düşünüyordu?" dedim alayla.
"Böyle düşündüklerini sanmıyorum." dedi sadece. Onu süzdüm. O arada kafamda dolaşan cümle istemsizce ağzımdan çıktı.
"İnsanlık tarihindeki en kötü buluş."
Bana bakarken tek kaşını kaldırdı. Cümlenin devamını beklediğini fark edince "Bir savaşçıyı tembelleştirmekten başka bir işe yaramayan boktan bir alet." diye devam ettim. Bu bana büyük bir kahkahaya mal oldu ama düşüncemi içimden geçtiği gibi söyleyemeyeceksem bir yabancı ile konuşmamın en başta ne anlamı vardı?
Bir de bir haltmış gibi hep daha kullanışlısını icat etmişlerdi.
"Ama zaten amaç daha az insan zaiyatı verirken aynı anda daha fazla adam öldürmek değil mi? Bir savaşçının kılıcıyla bir kişiyi öldürmesindense bir kişinin silahıyla onlarcasını öldürmesi çok daha mantıklı." dedi. Başımı iki yana salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM KALMIŞ SAVAŞLAR
Teen Fiction5 yıldır bir ilişki içinde bulunan Dolunay ve Pusat, ayrılmak zorunda kaldıktan sonra tekrar birbirileriyle toparlanmaya çalışmaktadır. * 29.8.24 Bu kitaptan önce Durgun Duygular'ın 13.bölümüne kadar okumuş önerilir. Durgun Duygular, Uyanan Öfke ve...