Genelde geceleri uyuyamazdım. Kitap okumak bile uykumu getirmezdi. Arkada hep bir ses olsun isterdim. Bir YouTube videosu açar odadaki sessizliği bozardım. Ama bu gece farklıydı. Camdan başımı sarkıttım ve ellerimi bir o yana bir bu yana salladım. Rüzgar ellerimin arasından geçerken havanın serinliği tüylerimi ürpertmişti. Hafif bir titremenin ardından kafamı camdan içeri soktum ve kendimi az ilerdeki siyah örtülü yatağıma attım.
"Acaba Türkiye de doğmamış olsam nasıl bir hayatım olurdu?" Diye mırıldandım.
Bir kaç dakika beyin fırtınası yaptıktan sonra ayağa kalkıp banyoya gittim. Elimi lavabonun soğuk taşına koyup aynada kendime baktım. Siyah saçlarım öyle kabarmıştı ki aslan yelesi gibi olmuş az sonra beni terk edip evden gidecek gibi bağımsızlığını ilan etmişti. Siyah gözlerimin feri kalmamıştı. Tenim vitaminsizlikten ruh gibiydi. O kadar çok çalışıyordumki kendime ayıracak vaktim hiç yoktu. Üniversitede japon dili okumuştum ve tur rehberliği yapıyordum. Bu işten inanılmaz sıkılmıştım. Hergün aynı şeyleri anlatmak aynı yerleri gezmek artık baymıştı.
Ayna da boş boş kendime bakarken birden elim kaydı ve şaaaak diye yere yapıştım. Yine sakarlığım tutmuştu. Ah bu sakar ben..
Ayağa kalkıp sıkıla pıkıla makyajımı sildim ve yatağa gittim. YouTube'dan bir video açarak uyuya kaldım.
Sabah nefes nefese çığlık atarak uyandım. Rüyamda bir adam boğazıma bıçak dayamıştı ve biri tam beni kurtaracakken gözlerimi açmıştım. İnanılmaz bir korkuyla ağlamaya başladım. Rüyalarımı genelde hatırlayamazdım ama bu rüya çok gerçekçiydi. Hatta beni kurtaran kişiyi karşımda görsem kesinlikle tanırdım..
Yatağımın yanındaki komidin den su bardağını alıp bir yudum içtim. Kalkıp yüzümü yıkadım ve kahvaltıyı hazırladım. Ekmek bitmişti. İnek desenli pofuduk pijamamın üstüne bir hırka aldım ve dışarı çıktım. Ekmek almak için dışarı çıktığımda hava daha aydınlanmamıştı. Ankara da sabahları hava soğuk olurdu. Ayazı sertti. Bu saatte dışarıda olmak hem de ara sokaklardan gitmek pek tekin hissettirmese de hızlı adımlarla fırına yürüyordum.
Fırın biraz uzaktaydı ama inanılmaz güzeldi simitleri. Ne zaman ekmek almaya gitsem birde simit alırdım."Ayyy evet bir de simit alayım" diye mırıldanmamla birlikte birinin kollarını boğazıma dolayıp beni iki binanın arasına çekmesi bir oldu. Tam çığlık atacaktımki boğazımı sıkıştırdı. Kısık bir sesle
"Ne istiyorsun?" dedim.
"Bu adamı tanıyor musun?" Diyerek bana bir fotoğraf gösterdi. Japonca konuşuyordu.
"Hayır be nereden tanıyayım?! Manyak mısın! Bırak beni!" Diyerek karşılık verdim.
Gerçekten tanımıyordum. Gösterdiği fotoğrafta bir Japon vardı. Evet ben bir tur rehberiydim ama etrafı gezdirdiğim insanları kişisel olarak tanımıyordum.
"Yalan söyleme, dün onunla görülmüşsün! Bana nerede olduğunu söyle!" Diyerek bağırmaya devam etti.İçimden "Allahım lütfen biri bana yardım etsin"diyerek ağlamaya başladığım an biri uçarak bize yaklaşıyordu. Hayatımda ilk defa bir uçan tekme görmüştüm. Şu an yaşadıklarım gerçek olamayacak kadar saçmaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BURALARA NERDEN GELDİN?
RomanceBirbirinden çok uzak iki ülke.. kapalı kapılar ardındaki o yakuza.. yaralarını ve geçmişini ardında bırakıp bambaşka bir hayata yolculuk yapıyor. Ama oda ne! karşısına bir bela çıkıyor. HEMDE TATLI BİR BELA! Türkiyenin dar sokaklarında onunla karşıl...