Pastaneye adımımı attığım anda iki yanımdan konfeti patladı. Önüme 3 katlı çok güzel-ilk defa bu kadar büyük bi pasta aldım-bi pasta ve doğum günü şapkası getirdiler. Şapkayı bana taktıklarında hatırladım ki bugün benim doğum günüm. Karışıklıktan unutuvermişim. Bizi bi masaya aldılar.
-Elif! Arkana bak.
Denmesiyle arkamdaki Mert ve Osman ile göz göze geldim. Sinir bozucu şeyler olucaktı, hissediyorum... Emindim. Osman bana bir "Ask" kitabı almış. Mert ise kolye almış. İçinde ikimizin fotoğrafımız vardı. Fotoğrafı nerden bulduğunu sorgulamayacaktım tabikide. Yine de merak ediyordum. İçimdeki bu merakı bastırarak güne devam ettik... Günler ayrları kovaladı hergünüm bu iki delinin kavgalarıyla geçiyordu. İstedikleri tek şey BENDİM.❁3 SENE SONRA❁
Artık reşit olmuştuk. 12.sınıfdık aynı zamanda. Bugün okuldan sonra kütüphaneye gitmeyi planlıyordum. Planladığım gibi de oldu geldim kütüphaneye. Bir tane masa buldum oturdum. Geldiğim anda ders çalışmaya başladım fakat yanımdan gelen bir sesle irkildim.
-Pişt, naber güzellik?
-Pardon?
-Numaranı diyorum bana versen bugün gece bana gelsen?
Dedi göz kırparak.
-Gerek yok.
Deyip önüme döndüm.
-Benim için gerek var.
-Artık susarsan dersime bakmam gerekiyor.
-Numaranı verene kadar susmuyorum işimi zorlaştırma!
-Al seni salak!
Diyip sahte bi numara yazdım.
-Gece görüşürüz güzellik.
-Hıı tabi
Dedim kısık bi sesle.
Yaklaşık 2 saat ders çalıştıktan sonra kütüphaneden çıktım. Beni Mert almaya gelicekti. Mert geldiğinde arabasına atlayıp yanağına bir öpücük bıraktım. Keyifli bir şekilde yolda gidiyorduk -nereye gittiğimizi bilmiyordum-. Mert'in fren yapmasıyla gözümü yola çevirdim. O da ne! Siyah bir araba bize doğru geliyor ve çok hızlı!.........
Bir mavi bir kırmızı yanan ışıkların verdiği rahatsızlıkla kıpırdandım.
-Kıpırdamaman gerekiyor sabret.
Dedi tanımadığım bir ses.
-Mert..... Nerde?..
Diye tısladım.
-Sanırım yanındaki çocuktan bahsediyor.
-Bencede, ama bunu söylememeliyiz.
Diye iki kişinin konuşmasını işitiyordum.
-Bırakın beni! Mert'i verin bana Merttt!
Diye o kadar çok bağırmışım ki bayıltmak zorunda kalmışlar.
Gözünü bir hastane odasında açtım. Yanımda annem yoktu, babam yoktu. Onlara çok ihtiyacım vardı hemde. Yanıbaşımda telefonum vardı. Ben ölüyorum telefonum sağlam bu nasıl bir denklem? Bunu sorgulamamın zamanı olmadığını fark ettim. Elime telefonu aldım. Annemi aradım. Açmıyor...
Babamı arıyorum açmıyor..... Noluyor ya?
Yaklaşık 1 saat sonra annem aradı.
✦KONUŞMAMIZ✦
-Alo, kızım.
-Anne, iyimisin sesin kötü geliyor?
-Kızım...
Annem daha fazla devam edemedi telefonu başka biri almış olmalı ki ses değişti.
-Alo, kimsiniz?
-Merhabalar ben kızıyım. Bir sorun mu var?
-Nazlı Şahin sizin neyiniz oluyor?
-Teyzem-annemin teyzesi-
-Başınız sağolsun...
Sakın kalmaya çalışarak.
-Lütfen konum atarmısınız?!
-Tabii kızım dikkat et.
Diye samimileşti tanımadığım ses.
Konuşmayı düşündüğümde çok saçma geldi çok atlama yaptım ama ne dediğini anlamış sanırım. Tam kalkıcakken serum olduğunu unutarak kalktım. Maalesef bunu serum kolumu acıttığında anladım.
Kolumdan serumu çıkartıp koşmaya başladım. Mert'i unutmuştum bile yanımda para bile yoktu. Fakat ben bi taksi çevirip havalimanına gittim. Neyseki hep telefonun arkasında taşıdığım kartım yanımdaymış. Taksiden ın dilden sonra en yakın uçağa bilet aldım.