Aşk neydi?
Bile bile ölüme yürümek mi?
Yoksa ölümü sevmek mi?Aşk benim sözlüğümde asla masum bir duygu değildi. Aşk ölümdü. Asil bir ölüm.
Son birkaç yıldır yaşadığım duygular aşk değildi. Aşkı hiç tatmamış olmama rağmen sözlüğümdeki tanımlar onaylanmıyordu.
Oysa aşk her şeyi yaptırırdı. Öyle diyordu yaşlı bir dostum. Aşk gelir ve tanımın o olur, sözlükteki tanımın hükmü kalmaz.
Dakikalardır baktığım fotoğraftan süzülen düşüncelerim bunlardı. Elimde ihanetin bir fotoğrafını tutuyordum. Son birkaç yılımı paylaştığım adamın beni sarışın bir kadınla aldattığını öğrenmiştim, kapımın önüne bırakılan zarfın içindeki fotoğrafla.
Fotoğrafın arkasını çevirdim oldukça sakin bir şekilde. Sanki bekliyordum böyle bir son öyle bir histi içimdeki boşluk.
Senin hikayen hiç olmamıştı.
Tekrar ettim içimden binlerce kez fotoğrafın arkasında yazılan yazıyı. Kendime karşı acımasızdım. Eğer böyle biriyle aynı evi paylaşıp senelerdir aptal yerine konuluyorsam ya kör olmuştum ya sağır. Hayır ben sadece aptaldım.
Yerimden kalktım, fotoğrafı bırakmadım ya da parçalamadım. Sakin adımlarla komodinin üzerindeki çerçeveyi diğer elime aldım. Bu çerçevenin içinde beni aldatan adam ile aptal yerine konulan ben vardı. O beni öpüyor, ben ise kameraya gülümsüyordum.
Gözlerimi kapattım.
Sol elimdeki gerçek fotoğraf sızısını kalbime gönderdi.
İhanetle son bulmuş fotoğrafın üstüne ihaneti koydum. Artık çerçevede onlar vardı. Bana iki gün önce evlilik teklifi eden adam ve sarışın kadın. Yatak odamızda olmaması gereken şeyler vardı. Misal aynanın karşısında donuk bakışlarla kendine bakan kadın burda olmamalıydı. Ben ve ihanetle gizlediğim o fotoğraf burda olmamalıydı.
Taktığımdan beri parmağımı sıkan yüzüğü çıkardım. Aslında parmağıma tam ayarlanmıştı kolay çıkarabiliyordum ama taktığımda sıkıyordu. Belki de hisler o şekilde beni uyandırmak istemişti. Parmağımda oluşan ince kırmızı çizgiye baktım, parmaklarım çizginin üstünde dolaştı.
İçimdeki his yok oldu. Derin bir nefes aldım.
Gözlerimi kapattım. Karanlıkta bir el bana uzandı. Tutmaya çalıştı ama hızla gözlerimi geri açtım. Bir iki adım geriledim. Kafayı yemiştim. Deliriyordum.
Kendimi bildim bileli bu el benimleydi. Gözlerimi kapattığım her an bana uzanıyor, beni karanlığa çekmeye çalışıyordu. Hislerim sadece gözümü açmamı istiyordu, sanki kaçışım buymuş gibi. Zihnim bana oyun oynuyordu. Birkaç gündür görmüyordum, iyileştim sanmıştım ama yanılmışım.
Birkaç saate gelecek olan sevgili nişanlımla karşılaşmak istemediğim için yüzüğü de çerçevenin yanına bırakıp evden çıktım. Hesap mı sormam gerekiyordu? Belki. Şu an için sadece uzaklaşmak istemiştim.
Adımlarımın beni götürdüğü her zamanki yere gittim, huzurevine. Her canım sıkıldığında buraya gelirdim. Belki sonumun burası olduğunu hissettiğimden belki de beni anlayanın burda olduğundan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent'in Kalbi
Fantasy"Neler oluyor?" diye fısıldadım korkuyla. Az önce bir yemek masasındaydım. Şimdi ise saatler önceki ana dönmüştüm. Yaşlı kadın yüzüğü avuçlarımın içine bıraktı. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. "Sen hep oraya aittin Lena. Burada cezanı çektin ve şi...