5. Bölüm

16 2 0
                                    

Unutmak hiç yaşamamaktan daha kötü olabilir miydi hiç?

Unuttuğumu duydukları için kahrolan insanlar unutmayı yeğlediğimi bilebilirler miydi?

Unutanın umudu vardı, bir gün hatırlama umuduyla yaşardı. Hiç yaşamayanın ise tutunacağı bir dalı dahi yoktu.

Ben Lena. Kuklacı tarafından kesilen cezam, ölüm izlerimden beni tekrar başka hayata tutsak etmekti.

Ben unutmamıştım, ben hiç yaşayamamıştım.

Adım vardı bir tek. Bu evrende bile benimle olan, tek bildiğim, tek yaşadığım gerçeğim.

Ben Lena. Sadece Lena. Bana kesilen cezada unutmuş olmayı yeğleyen, unutmuş gibi yapacak olan kadın.

---

Unutmuş olduğum gerçeğiyle yüzleşen kraliyet ailesinde derin bir sessizlik vardı. Ağabeyim dediklerimden sonra delirmiş gibi bir kahkaha atmış daha sonrasında ortadan kaybolmuştu. Babam odasına gidene kadar sessizdi. Askerlere bir şey belli etmek istememişti. Odaya geldiğinde neler olduğunu anlatmamı istemişti endişeyle.

Onları tanımıyordum, burayı bilmiyordum. Bu yalan benim için en büyük fırsattı. Hem dikkat çekmeyecek hem de onları daha iyi tanıyacaktım. Bu belki de buralarda nefes alan katilim için iyi bir şeydi.

Lakin bu yalana başvurmak dışında aklıma pek bir şey gelmemişti. Babamı ise gözlerimi ormanda açtığımdan beri bir şey hatırlamadığım konusunda inandırmıştım. Karşı krallıkta edindiğim bilgilerle orada durumu belli etmemek adına sessiz kaldığımı da belirtmiştim.

Gözlerindeki endişeyi ona yabancı olan ben bile hissetmiştim. Dışarda beklemelerini emrettiği askerlerinden birine bir doktor ismi söylemişti, çağırmaları için. Ondan sonra tahtına oturmuş, sessizce izliyordu. Bu sırada odaya annem ve ablam girmiş, onlarla da resmi olarak tanışmıştım.

Annem güzel ve asil bir kadındı. Beline kadar gelen, sarı dalgalı saçlara ve bu krallığın simgesi olan mavi gözlere sahipti. Yaşına göre oldukça iyi durumda olan cildi ve üzerindeki ihtişamlı elbisesi ve tacı ile tam bir kraliçeydi. Beni gördüğünde direkt sarılmış bir başka hayalimi daha istemsizce gerçekleştirmişti. Babam ona neler olduğunu anlattıkça güzel gözleri buğulanıyor, bana daha da sıkı sarıyordu.

Ablam ise annemin gençlik haliydi. O da bana sıkıca sarılmış ağabeyimin göstermiş olduğu tavırdan uzak bir şekilde samimiyetle yaklaşmıştı.

"Kral Godas, Doktor Laçin geldi." askerin gür sesi kapının ardından kulaklarıma dolarken annemin göğsünden kafamı kaldırdım. Annemi en derinlerden hissediyordum. Hiçbir zaman hatırlayamayacağımı biliyordum.

"Gelsin." dedi babam sadece. Ardından içeri giren orta yaşlı sakallı adam beni hızlı muayenelere almıştı. Tıpın gelişmemiş olması tek umudum olarak beni yalanlayacak bir şey söylememesi için içimden dualar ediyordum.

Doktor, ilk başta kafama bakmış sonra sol omzumun üstünde durmuştu. Parmak ucuyla dokunduğu yerde bir iğne deliği kadar kabarıklık vardı.

Sızı.

Ormanda hissettiğim sızıdan sonra bayılmıştım.

"Biri prensesimize iksir enejekte etmiş olmalı kralım. Daha önce hiç rastlamadığım bir iz. İzninizle örneğini aldığım kanla birlikte bunu incelemek için zaman istiyorum." aleyhime olan bir durumun lehime geçmesini izliyordum şaşkınlıkla. Babam doktorun söyledikleriyle sakalını sıvazladı.

Labirent'in KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin