gözünü açtığında kendinden irice olan bedenle bitişik olarak uyanması onu mutlu etmişti. güne bu şekilde uyanmak paha biçilemezdi sarışına göre. bir süre öylece uzandı geniş bedene yaslı.kollarının arasından çıkarak altaya doğru döndü onu uyandırmadan. yüzünü yakından inceliyordu, daha önce de izlemişti ama böylesi rahat ilk kez izliyordu.
keskin bir hatta sahip çenesi, onunkileri sahiplenircesine saran kalın dudakları, içine dalıp gittiği gözlerini çevreleyen uzun ve kıvrık kirpikleri, her şeyiyle altaya hayran kalıyordu kerem. elini yavaşça kaldırıp, kıvır kıvır olan saçları okşadı hafifçe.
altay bu sırada çoktan uyanmıştı, kereme fark ettirmeden usulca onun hareketleriyle yattığı yere mıhlanmıştı. keremin eli okşadığı saçından ayrılınca kıpırdamadan konuştu.
"neden durdun, devam etsene."
kerem şokla açtı gözlerini, iliklerine kadar utandığını hissediyordu.
"ne zamandır uyanıksın altay?" diyerek sordu.
"sabahın sekizinden beri, içeri giren ışıkla bir bebek gibi kıpırdandığını hissettiğimden beri uyanığım." demesiyle kerem yorganı üstüne çekip yatağın uzak köşesine doğru uzanmıştı.
"kereem, gel buraya." diyerek kolaylıkla oraya uzanmıştı.
küçük olan kendini yorgana sarmış, yok olduğunu düşünüyordu.
"adana dürüme benzedin kerem."
altayın söylediğiyle kerem yorganın içinden kafasını çıkardı.
"bu bir övgü müydü yoksa yergi mi?" diye sordu.
"övgüden başka seçeneğim yok ki sana karşı." dedi altay.
"of altay. şimdi sana seni çok seviyorum deseydim bana inanır mıydın?" diye sordu kerem.
"inanırdım. bana neden yalan söyleyesin ki? hem, buna inanmak da isterdim."
"o zaman seni seviyorum." demesiyle altay küçüğünün boyun girintisinden uzunca öptü.
"ben seni idrak edemeyeceğin kadar çok seviyorum." dedi eli sarı saçlara uzanırken.
anın güzelliği karşısında afallmış ve utanmıştı kerem.
"of altay ben kazanacaktım ya." demesiyle altay kahkaha attı.
"kerem çocuk gibisin."
"sus ya gidiyorum ben." diyerek kalktı.
"ayrıca arkamdan da bakma hissediyorum, utançtan gebereceğim şimdi."
koşarak lavaboya girdi. altay arkasından onun bu hallerine gülüyordu. o da saati geçirmeden mutfağa doğru adımladı.
kerem odaya girdiğinde altayı bulamadı. altındaki boxerının üzerine ne giyecekti bir fikri yoktu. çıkardığı kıyafetlerini giymek istemiyordu.
"altaay!" diye seslendi merdivenleri inerken. sonunda mutfağa yaklaşmışken altay sesin geldiği yöne döndü. ağzındaki salatalık boğazına kaçmıştı karşısındaki görüntüyle.
altayın hiddetli öksürüğüyle kerem yanına koşmuş, sırtına güçlü darbeler vuruyordu. altay sonunda rahatlamış, kendine gelmişti.
"altay, çok mu büyük attın ağzına ya o neydi öyle?"
"kerem, şu üstüne bir şey giyseydin keşke." diyerek yorgunca konuştu.
"ne?" diyerek kendine baktı. geç de olsa idrak etmesiyle bir kez daha küfürler etti.
"ay kıyafet çıkarsaydın o zaman altay efendi. ne yapayım ben?" diyerek yalandan bir sinirle söze girdi.
"ben böylesine de razıyım ama şimdi biri gelir falan sıkıntı olmasın. ayrıca alsaydın bebeğim dolabımdan bir şeyler."
"yani belki hoşlanmazsın diye hiç girmedim o işe."
yanına gelerek küçüğün çıplak belinden sardı altay. yanağına uzun bir öpücük bırakarak yüzlerini karşı karşıya getirdi.
"güzelim, neden rahatsız olayım? keşke her yerde senin dokunuşun olsa, daha yaşanılabilir bir yer olurdu benim için."
kerem uzun olanın boynundan tutarak sarıldı.
"altay, sana bir şey soracağım ama nasıl sorsam bilemiyorum."
"sor bebeğim."
"seni ilk gördüğümden beri, sanki tanıyormuşum gibi hissediyorum. yani bak bu öyle 'aman sana çok aşığım önceki hayatımda sen vardın' muhabbeti gibi değil. cidden öyle, sende de öyle mi?" diyerek sordu merakla kerem.
altay tam da şu an ne yapacağını bilememişti. evet öyle diyemezdi. seni ilk gördüğümde tanıdım, hep de biliyordum dese kızar mıydı kerem? kafasında tartıyordu düşüncelerini.
"kerem...bu konuyla ilgili daha sonra konuşsak?"
"tamam, olur." dedi kerem ama altayın bu cevabı yüzünden içi içini yiyecekti. ne demek daha sonra konuşsak? basit bir soruydu ona göre, neden böyle gerilmişti bilmiyordu.
"kerem, düşünme bunu. vakti geldiğinde göstereceğim sana hatta."
aklını okurcasına yanıtlaması hoşuna gitmişti keremin.
"iyi madem, hadi yiyelim ya ben çok açım."
"tamam güzelim, şu krep de pişsin getiriyorum. otur sen."
"evimin beyi, çocuklarımın babası yaptım seni ha, ben de fenayım." diyerek omuz silkeledi kerem. altayı sinir etmek istiyordu.
"evet hayatım, alıştırma olsun bu turlar." diyerek silkelediği omzundan öptü keremi.
"of altay ya başaramıyoruz yok!" diye isyan etti.
altay tabii ki keremin niyetini biliyordu.
"sevgilim, hadi kahvaltını yap." diyerek karşısına oturdu keremin.
ikili keyifle kahvaltısını yapmış, etrafı toparlamıştı. altay her ne kadar oturmasını söylese de kerem ısrarla kahveyi kendi yapmak istemişti.
ikili salona geçip oturduklarında altayın telefon zili kulakları doldurmuştu. arayanla şaşırdı altay. gergince açtı telefonu.
"efendim leyla?"
leyla kim diye düşünüyordu kerem. altayın kasılan yüzü ona şu an hiç yardımcı olmuyordu.
"bu konuda ayrı fikirlerde olduğumuzu biliyorsun, boşuna diretme."
onu sakinleştirmek adına kucağına doğru yattı. altayın elleri de hemen sarışının saçlarını bulmuştu.
"tamam çok acilse bugün gelir alırım. görüşürüz." kapadıktan sonra bıkkınlıkla nefes verdi altay. keremin merak ettiğini ama çekindiğini biliyordu, açıklama ihtiyacı hissetti.
"eski eşim, ardanın annesi."
"ne diyor, niye seni bu kadar gerdi?" masumca sordu kerem.
"inan bana o kadar önemsiz ki boş verelim. dışarı mı çıksak?"
"olur." demesiyle elini uzattı kereme altay.
ikili yukarıdaki odada giyinerek çabucak dışarı attı kendini. hava bu tarihe göre muazzam güzeldi.
kerem az ileride duran bisikletleri gördü.
"altay ya, bisiklete binelim mi?" diye sordu heyecanla.
"binelim bebeğim." diyerek elini uzattı ve park halindeki bisikletlerin yanına yürüdüler.
bu bölümde hiçbi sik olmuyo ama olsun. ayrıca bunu yayınladığıma emindim ama bi de baktım ki aa yok. neyse iyi okumalar💋