beraber geçirdikleri oldukça verimli günün ardından ikili, birbirinin üzerindeki negatif enerjiyi temizlemişçesine bir etki bırakıp evlere dağılmak zorunda kalmıştı.
kerem, onu arabasından içeriye girmesini bekleyen sevgilisine gülümseyip evine girdi. tanıdık sesle gülümsemesi tekrarlandı. kardeşi reyyan koşarak ona geliyordu.
"bebeğim benim hoş geldin! abim mi getirdi seni?"
kollarının arasından çıkarak yanıtladı sarışın kız.
"yok abi, annemler geldi."
anne ve babası bir iki aydır rizedeki dedesinin yanında kalıyordu hastalığı sebebiyle. onların bu sürprizi keremi oldukça şaşırtmıştı. onları çok özlemişti evet ama bir yandan da altayla yeni yeni ilerliyorken ailesinin gelişi arayı biraz açacak gibi görünüyordu.
bunları sonra düşünürüm diye aklından geçirerek salona doğru adımladı. gerçekten özlemişti ailesini. annesinden ayrıldıktan sonra babasına sarıldı. o sırada çalan kapıya bakacakken annesi önce davrandı.
"kimmiş anne?"
"benim kanka, ceketin bende kalmış onu getirdim."
gelen sesle söylenen cümlenin garipliğini sonradan idrak edebilmişti kerem. altay her zamanki gibi akıllılık ederek ailesine bir şey çaktırmıyordu.
"aa doğru ya unutmuşum. otursana kahve yapayım, bizimkilerle de tanışırsın. anne, baba bu altay. altay, annem ve babam az çok biliyorsun zaten."
demesiyle altay iki büyüğünün de elini öpmüş ve gönüllerini fethedecek ilk hareketi yapmıştı.
kerem hem garipseyerek hem de gülerek altayı izliyordu.
"ben mutfağa geçeyim."
"dur ben de yardım edeyim." diyerek peşinden geldi altay.
"kanka sen otur istersen zahmet etme." diyerek güldü kerem kahveyi alırken.
altay keremin yanına iyice yaklaşarak kısıkça lafa girdi.
"yavrum bak öyle dedik annenlerin yanında ama aman ha ağzın alışmasın." diyerek belinden sardı.
"ya altay tamam ama biraz uzak dur annemler girerse görürsün." diyerek hapsolduğu dar alandan kurtulmak için hareket etti.
"kaç bakalım kaç." diyerek gülüp yana kaydı altay.
"kankacığım şu dolaptan küçük su bardağı çıkarır mısın?" diyerek güldü kerem.
"tabii kardeşim tabii." diyerek aynı gülümsemeyle güldü altay.
"höst ulan o kadar da değil, bacım de bir de istersen." diyerek göz devirdi kerem.
"yok kankim abartmayalım o kadar da."
kahveleri yapıp içeri geçtiler. altay, keremin ailesi tarafından sorguya tutuluyordu.
"altay oğlum sen hangi meslekle uğraşıyorsun?"
"mimarım ben remziye teyzeciğim." diyerek gülümsedi.
"remziye teyzeciğim, bak sen." diyerek fısıldadı kerem.
"nerelisiniz oğlum?" bu sefer babası sormuştu.
"ben aslen bursalıyım, orda doğup büyüdüm. üniversiteyi kazanana kadar da oradaydım." dedi gergince. sebepsizce babasıyla konuşurken gerilmişti, kerem de bunu hissetmişti.
"aa biz de bir dönem eşimin işi sebebiyle bursa da yaşıyorduk oğlum. çok güzel şehir gerçekten. hatta kerem de lisenin ilk yılını orada okudu."
altay gergince yutkundu, keremin yüzüne baktı. bir umut bekliyordu gelecek tepkiyi.
"ah evet ilk yılım oradaydı. hatta b-"
kerem hayretle açılmış gözleriyle altaya döndü. altayın heyecandan kalbi maraton koşuyormuşçasına atıyordu.
"siktir, cidden mi?" diyerek fısıldadı kerem.
annesi ve babasının dikkatini çekmiş olacak ki lafa girdiler.
"ne oldu oğlum?"
"anne biz altayla aynı sınıftaydık. şu an hatırlıyorum."
lisenin ilk yılı. yabancı olduğum şehirde, bir üst okula geçmişken gerginliğimin zirvesindeydim. sınıfta herkes bana garip gözlerle bakarken yanıma gelen tek çocuk, altay. altay bayındır benim her şeyim olmuştu o zamanlar. bana hep parlayan gözleri, sıcacık gülümsemesi ve en saf duygularıyla geliyordu. bu bağ arkadaşlıktan öteye geçmişti, bunu ikimizde idrak etmiştik nihayetinde. ama benim kaygılarım ağır basmış ve altayı hayal kırıklığına uğratmıştım. o zaman cesur olsaydım, aramız hiç açılmamış, şehirler ve yıllar mesafesiyle uzaklaşmamış olacaktık. ah ne korkak, ne saf çocukmuşum.
kendi kendine düşünürken dalmıştı kerem.
"bu ne tesadüf! ne kadar kıymetli yıllar sonra da birbirinizle karşılaşıp böylesi dostluk kurmanız çocuklar. değerini bilin."
annesinin sözüyle ikilinin bakışları birbirine kilitlendi. kerem özür diler gibi, mahçupça bakıyordu. kaybettikleri yılların sebebi olmanın ağırlığı onu yaralamıştı.
altaysa mutluydu, geç de olsa hatırlamıştı kerem. o zamanlar çok zor toparlansa da şimdiye bakıyordu. üzülme dercesine gönderdiği bakışları keremi rahatlatsın istiyordu.
"neyse çocuklar, size doyum olmaz biz kalkalım artık. malum yeni döndük iş çok. bundan sonra daha çok görüşelim altay oğlum, sevdim seni." dedi babası.
altayın içi bir nebze olsun rahatlamıştı. keremse hala bir şeyleri idrak etmeye çalışıyor gibi dalmıştı. ikili kapıya kadar gidip yolcu etti keremin ailesini.
salona gelip oturdular yan yana.
"altay..." çok kısıkça çıkmıştı.
"efendim güzelim."
"ben çok, çok özür dilerim."
keremin eğik yüzünü eliyle kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.
"bir tanem, yalan yok çok bekledim hatırlamanı ama önemli olan bizim şu an beraber olmamız. inan bana bu öyle kıymetli ki herkesin başına gelmez."
"hayır altay. ben çok korkaktım o zaman, yönelimimi bile kabul edemiyordum. seni öyle yüzüstü bıraktım gittim. şimdiyse bu konuşmaya kadar hatırlamıyordum bile. ben seni hak etmiyorum."
altay keremin dolan gözlerinden öptü.
"lütfen böyle şeyler söyleme sevgilim. ne demek beni hak etmemek? ben senin her zerrene şükrediyorken kendini böyle görmen benim canımı acıtır. yapma böyle." diyerek küçük olanı kendine çekti ve sarıldı.
"seni çok seviyorum altay, bu sefer korkmuyorum söylemekten."
duyduğuyla güldü uzun olan.
"ben de seni çok seviyorum kerem."
woah yıllar sonra gelen yb mi?? neyse bu da hiç içime sinmese de atayım dedim artık. iyi okumalar💋